Baskılar Tarihi – Turgay Fişekçi

Baskılar Tarihi*

Fikret Hakan, bütün öykülerini topladığı Joe Brico Masumdur adlı kitabının kapağına babası A. Gaffar Güney’in Sansaryan Han’da çekilmiş bir fotoğrafını koymuş.

Galatasaray Lisesi edebiyat öğretmeni ve Rusçadan yaptığı çevirilerle tanınan A. Gaffar Güney, komünistlik suçlamasıyla gözaltına alınıp o zamanlar “tabutluk” denilen işkence merkezinde yaşadıklarından sonra, acı dolu gülümsemeye çalışmış fotoğrafta. Bir süre sonra da kendi eliyle canına kıyacaktır.

Olayın bütününü düşündüğünüzde öyle çok şey anlatıyor ki o fotoğraf… Onurlu bir insanın yalnızca onurunun kırılmış olması bile yetmez mi yaşamını bitirmeye!

Kitaba adını veren öykü, “tabutluk”ta yaşananları anlatıyor.

1940’lı, 50’li yıllarda aydın olup da oralara yolu düşmeyen neredeyse yok gibidir. İşkencelerde aklını yitirenler, dünyaya küsenler saymakla bitmez. Buna karşın zalimliklerden sonra da hayatla bağlarını sürdürebilmiş, kendini iyileştirebilmişler de çoktur.

Yöntemler değişse de, 70’ler, 80’ler de çok farklı olmadı. Yine işkenceler, ölümler, baskının bin bir türü…

Hep düşünmüşümdür, Nazım Hikmet’ten Rıfat Ilgaz’a, Aziz Nesin’den Ruhi Su’ya, yıllar boyu, bütün bu aydın kuşakları nasıl dayanabildiler bunca baskıya, nasıl her badireden sonra yeniden doğar gibi dönebildiler hayata?

Binlerce, belki on birlerce insan geçti o işkence tezgâhlarından.

***

Çağdaş edebiyatımızdan yapılacak seçmelerle çok etkili bir “İşkence Edebiyatı Antolojisi” hazırlanabilir. Nazım Hikmet’in Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim romanından başlanıp Kaan Arslanoğlu’nun Devrimciler’ine dek yapılacak seçmeler, bu kapkara geçmişimizi bugünün kuşaklarına en etkili biçimde gösterebilir.

Bugün, orasından burasından çekiştirilerek girişilen tarihi sorgulama çabaları, ona haksızlık ettik, buna haksızlık ettik sözlerinden öteye geçemiyor.

Oysa bütünlüklü bir bakışla yaklaşıldığında iki temel sorun çıkıyor ortaya: Demokrasi ve hukukun yokluğu.

Bu iki unsur, birbirinin bütünleyicisidir. Biri olmadan ötekinin varlığından söz edilemez bile.

Bir ülkede tam bir demokrasinin varlığı, ülkenin bütün bireyleri için tam güvenlik içinde bir yaşamın güvencesi demektir.

O dili konuştun, bunu konuşmadın, o görüşü savundun, bunu savunmadın… Bunlar demokratik toplumların tartışma konuları olamaz.

Demokrasi, en aykırı düşünceleri savunan tek bir kişi de olsa, onun söz, düşünce ve özgürce yaşama hakkının güvencede olduğu, bu güvenceyi toplumun bütün bireylerinin varlıklarında duyumsadıkları düzenin adıdır.

Demokrasi, toplumun çeşitli kesimlerinin, katmanlarının, bireylerinin türlü isteklerinin yerine getirilmesi değildir; tersine herkes için bütün özgürlük ve güvencelerin tam ve eksiksiz olmasıdır. Bunun sağlanması yasalar ve o yasaların uygulandığı hukuk düzeniyle sağlanır ancak.

Ülkemiz bugün, türlü nedenlerle demokrasi ve özgürlükler konularında tartışmaların içinde. Bu tartışmalardan benim görebildiğim ortada gerçek bir demokrasi isteğinin bulunmaması: Siyasetçi kendine göre, işadamı kendine göre, farklı toplumsal kesimler kendine göre bir demokrasi istiyor.

Oysa acılar, sorunlar birimizin, beşimizin, onumuzun değil, hepimizin.

Demokrasi, herkes için, eksiksiz demokrasi olabildiğinde ülkenin bütün insanları kendilerini güvende, özgür duyumsayabilir. Ötesi, göstermelik bir demokrasiden ileriye geçemez.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergiaralik2009

Bunu paylaş: