Ayrı Topraklarda Özgürlüğe Çarpan İki Yürek: Yannis Ritsos ve Nazım Hikmet – Selin Süar

Ayrı Topraklarda Özgürlüğe Çarpan İki Yürek: Yannis Ritsos ve Nazım Hikmet* 

Bir şey bilmiyorum – dedi – bir şeyim yok, bir ey değilim buradaysam, dünyanın içinde, çakılmış bir büyük kanatla göğsüme, o’dur öğrendiğim tek sözcük, söyler ağlarım-

onu tanıyorum, onunla varım, onu haykırırım rüzgâra- uykusuz ıssız gecelerde öldürenlerin öğrettikleri onca taşın taşlanmanın altında – yalnız bir sözcük:

Özgürlük, Özgürlük, Özgürlük.

Ayrı insanların yanında, ayrı topraklarda, aynı mücadeleyi vermek için yerinden yurdundan oldu ikisi de. Diktatörlerin şiddet dolu karalamalarından, gözünü kan bürüyen faşizmin saldırılarından her ikisinin de yazgısı nasiplerini alsa da kâğıdın üzerine düşen düşüncelerinin gölgesinde barış ve aydınlık için durup soluklanan insanların kalbinde, dünya edebiyatının dallarında yeşermeye devam etti isimleri…

1 Mayıs 1909’da Monemvasia’da (Yunanistan) dünyaya gelen Yannis Ritsos, Yunan edebiyatının önemli isimleri arasında yer alır. Bugün, dünyaca tanınan sayılı Yunan şairlerinden biri olan Ritsos, şiirlerinde barış özgürlük ve  demokrasi temalarını işlemiş, aynı zamanda Yunan toprağını sade bir anlatımla dizelerine dökmüştür. Ayrıntılara, nesnelere şiirlerinde sıkça rastlanır ve yalınlığından, buna rağmen çarpıcı üslubundan dolayı okuyucuyu kendi dünyasına çekip almaktadır.

Ritsos, 1924 yılının Kasım ayında kurulan Yunanistan Komünist Partisi’ne ( Κομμουνιστικό Κόμμα Ελλάδας- KKE )1931 yılında katılır. 1930’lı yıllarda Avrupa’da faşizm hareketleri hız kazanmaya başlar ve KKE, faşizme karşı mücadeleyi sağlamlaştırmak üzere Halk Cephesi’ni kurar. Yannis  Ritsos, burada işçi sınıfından yoldaşlarıyla birlikte faşizme, baskıya, şiddete karşı mücadele vermeye başlar. 1934 yılında Sovyetler Birliği’nde sosyalist düzeni anlattığı ve nihilizme karşı tavır aldığı ilk şiir kitabı ‘Traktör’ yayınlandı, peşi sıra 1935’te de ‘Piramitler’ geldi. Yalın bir dil kullanarak ve imgelerin birbirini takip ettiği akıcı üslupla yazdığı, Epitaphios (Yazıtlar), halkı direnişe ve birleşmeye çağırmıştır. 1936 Ağustos’unda Ephaistos, Metaksas hükümeti yönetime geldiğinde Akropolis’te törenle yakılmıştır. Ephaistos’un önemi yalnızca, halkı direnişe çağırdığı için faşist yönetimi korkutması değildir, aynı zamanda birbirini takip eden uzun dizeler ve tekniğinden ötürü geleneksel Yunan şiirinin biçimini de değiştirmiştir.

Hayatını barışa ve özgürlüğe adayan şair, II. Dünya Savaşı’nda ilk başta İtalyanlara, ardından Almanlara ve en nihayetinde İngilizlere karşı direnen halkın yanında mücadeleye katılmıştır. Metaksas ve Papadopulos dönemlerinde diğer sanatçı ve edebiyatçılarla birlikte Ege adalarında sürgün hayatı yaşamış, aydınların baskısı sonucu ancak 1970 yılında Atina’ya geri dönebilmiştir.

1956’da yayınlanan Ayışığı Sonatı’yla Ulusal şiir ödülüne, 1976 yılında Etna- Taormina şiir ödülüne layık görülmüş ve bunun yanı sıra pek çok ulusal ve uluslar arası çapta ödüle hak kazanmıştır. Ancak aldığı en önemli ödül, “Bu ödül benim için Nobel ödülünden çok daha önemlidir.” dediği ve 1977’de layık görüldüğü SSCB  tarafından Nobel Barış Ödülü‘ne alternatif olarak geliştirilen,  Sovyet hükümeti tarafından dünya çapında barış çalışmalarına katkıda bulunduklarına kanaat getirilenlere verilen, Uluslararası Lenin Barış Ödülü’dür.

  1. Yüzyıl Yunan şiirinin büyük isimlerinden olan Yannis Ritsos, 11 Kasım 1990’da Atina’da hayatını kaybetmiştir.

15 Kasım1901 Selanik doğumlu olan Nazım Hikmet (Ran), Türk edebiyatının önemli isimleri arasında yer alır. 20. yüzyılda yaşamış olan büyük dünya şairleri arasında bulunan Nazım Hikmet, 1913 yılında ilk şiiri olan Feryad-ı Vatan’ı yazar. Heybeliada Bahriye Mektebi’nde 1917’de giren Hikmet, bunun ardından Kurtuluş Savaşı’na katılmak için Anadolu’ya gelir. 1918 yılında ilk kez bir dergide (Yeni Mecmua) şiiri yayınlanır. Şiirin adı “Hâlâ Servilerde Ağlıyorlar mı” başlığını taşır. Sağlık nedeniyle bahriyeden ayrılan şair, Batum üzerinden Moskova’ya  geçer  ve  Doğu  Emekçileri  Komünist  Üniversitesi’nde siyasal bilimler ve ekonomi okur. 1924 yılında Moskova’da ilk şiir kitabı yayınlanır ve sahnelenir (28 Kanunisani).

Aynı yıl Türkiye’ye döner ve Aydınlık Dergisinde çalışmaya başlar. Yazıları nedeniyle hapis cezasına çarptırılınca Moskova yolu yeniden görünür. 1928 yılında af çıkar ve büyük şair ülkesine geri döner. Başka bir dergide yazım hayatına devam eden Nazım Hikmet’in bu kez de  orduyu  ayaklanmaya kışkırttığı gerekçesiyle Harp Okulu Komutanlığı ve Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi Davası ile 28 yıl hapsi istenir (1938). 12 yıl boyunca hapis hayatı sürer ve 1950’de af yasasıyla salıverilir. Aynı yıl 22 Kasım’da Dünya Barış Konseyi’nin “Uluslararası Barış Ödülü“ne Pablo Picasso, Paul Robeson, Wanda Jakubowska ve Pablo Neruda‘yla birlikte layık görülür (Nazım Hikmet’in ödülünü, Nazım Hikmet adına Neruda alacaktır) .

Hem öldürülme endişesiyle hem de askere alınmak istemediği için 1950’de 48 yaşındayken SSCB’ye geri döner. 25 Temmuz 1951 tarihinde Bakanlar Kurulunca alınan kararla Türk vatandaşlığından çıkarılır. Bunun ardından Sovyetler Birliği’nde Moskova civarında bulunan Yazarlar Köyü’nde ve daha sonra Moskova’da yaşamaya devam etti. Kayıtlara göre 3 Haziran 1963’te sabahın erken saatlerinde gazetesini almak için kendi dairesinden apartman kapısına kadar yürümüş ve bu esnada kalp krizi sonucu hayatını kaybetmiştir. Cenaze törenine dünyanın çeşitli yerlerinden milyonlarca insan katılmış, Moskova’da Novo-Deviçye Mezarlığında toprağa verilmiştir.

Bakanlar Kurulu’nun 5 Ocak 2009 tarihinde aldığı kararla Nazım Hikmet, 58 yıl sonra yeniden Türk vatandaşı olsa da, vatandaşlığa alındığı günün sonrasında hiçbir gazetenin köşe yazısında bile ismi geçmedi.

 Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi olan Nazım Hikmet, insan yaşamını konu eder. İşçi sınıfını şiirlerine aktarmasıyla emekçi sınıfın destekçisi ve yandaşı olduğunu ortaya koymuştur. Yaşam ve ölüm, savaş ve barış, emek ve sömürü, aşk, cinsellik, yurt sevgisi, sosyalizm gibi temalara eğilmektedir. Savaşın, açlığın neden olduğu durumu sosyopolitik yönleriyle detaylara dikkat ederek insan manzaralarını ve insanların içinde bulunduğu güç durumları anlatımında ustaca ortaya koyan Nazım Hikmet’in evrenselliği, dilinin duru,  anlatımının akıcı ve kelime seçimlerinin ustaca yapılmış olmasından ileri gelir.

Yannis Ritsos ve Nazım Hikmet’in yollarının kesişmesi aynı insan sevgisi, antiemperyalist düşünce ve faşizme karşı duruştan ileri gelmiştir. Bugünkü Fransız şairlerinin en önemli isimleri arasında yer alan şair ve edebiyatçı Louis Aragon, Ritsos’un, yaşayan en büyük şair olduğunu dile getirmiştir. Aynı şekilde Şilili şair Pablo Neruda, kendisiyle karşılaştırabileceği tek şair olarak Ritsos’u göstermiştir, ancak şiirlerinde Kavafis’ten, Whitman’dan, Elliot’tan etkilenen Ritsos, özgürlüğe, barışa, insanlara ve yurduna bağlılığıyla, içtenliğine hayran kaldığı Nazım Hikmet’in tüm bu sıfatları hak ettiğini düşünmekteydi. Ritsos’un Nazım için yazdığı şiirin son dizelerini de buraya ekleyerek bu iki büyük düşün ve sanat adamının umut ettikleri gibi gerçek demokrasiye, özgürlüğe ve insan sevgisine dayalı bir hayata, insanca yaşayan herkesin en kısa zamanda kavuşması dileğiyle yazıma son veriyorum. 2010 tüm dünya için ‘bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine’ yaşansın…

… Ama sen Nâzım hangi zindandan

gecenin hangi köşesinden hangi ölümden olursa olsun gülümsüyorsun

Dünyanın gülümseyişini koruyan o masmavi gülümseyişinle Nâzım kardeşim

yoldaşımız bizim Selam selam Nâzım

Nâzım

sen bizi öyle çok sevdin biz seni öyle çok sevdik ki

ön adınla çağırır herkes seni herkes sen der sana

Fransa da Rusya da Yunanistan da Aragon da Nâzım

Neruda da Nâzım ben de Nâzım

özgürlük ki adlarından biridir senin o senin en güzel adın

Merhaba Nâzım.

(‘Bir Ad ve Müzik Evrene Dönüşünce’ şiirinden)

*https://issuu.com/azizm/docs/edergiocak2010

Bunu paylaş: