Chagall’ın Büyüleyici Dansı – Ümran Bulut

Chagall’ın Büyüleyici Dansı* 

 

Chagall, yaşamı resmeden ressam; şimdi Pera Müzesi’ne konuk oluyor. Mavileri, kırmızıları ve çok özgün paletiyle, özellikle baskıları ve desenleriyle rahatça izleyeceğimiz bir düzende bizimle. İki belgeselle desteklenen sunumda hep sevgiden, huzurdan bahsediyor. Aşka dair sohbet etmeyi yeğliyor. Kutsal kitap için resmettiklerini sergiliyor. La Fontaine ve Gogol ile buluşmalarını anlatıyor. Bir sanatçının bağımsızlığını ve öncülüğünü besleyen yeteneğinin enginliğini sergiliyor. Modern resimdeki yerini öğretiyor.

Kandinsky 1912’de ‘Sanatta Tinsellik Üzerine’ adlı yapıtında sanatsal esinde iç dünyaların önemli bir yeri olduğunu kanıtlarken çağdaşı Chagall’ın resimlerine de gönderme yapmıştı. Zira Chagall resminin kurgusunu tamamen düşlerinden, hayallerinden oluşturmaktaydı. Neşeyi keşfettirmek için horozları mutlu mutlu öttürebiliyordu, etrafa çiçekleri saçmakta kendisini özgür hissediyordu. İnsanları kâh baş aşağı deviriyor, kâh birbirlerine sarıp sarmalıyordu. Olabildiğince özgündü, geleneksele karşıydı ve klasik resim kalıplarıyla oynuyordu. 

Chagall(1887- 1985) uzun ömrü boyunca küçük yaşlarda giriştiği resim yapmayı hep sürdürmüş bir ressamdır. 20. yüzyılın içine doğmuş ancak bu dönemdeki ardı arkası kesilmeyen akımların etkisinde kalmamıştır. Yaşam ya da yaşantısı onun içtenlikle sunduklarıdır. İmgesel zenginliğini, renklerini yaşamın giziyle örtüştürdüğü yeni bir dilde kullanmıştır. Resimlerinin çok sevilmesi bundandır. Yineleyelim: Chagall hissettiklerinden yola çıkar; sevgili, huzurlu oluşunu ya da sıkıntısını anlatır. Sevincini hiç kaybetmez, adeta mutluluğu resmeder.

Renkleri, hareketi, devrik ya da yer çekimine karşı yerleştirdikleriyle kendince oluşturduğu bir sembolizmi kullanmıştır Chagall. Okuduklarından da etkilenmiştir, inancından da. O halde Gogol’un Ölü Canlar’ı için yaptığı resimlerde Ruslara özgü ruhsallık içinde olup, Kutsal Kitap için gerçekleştirdiklerinde Yahudi halkın uğradığı zulme başkaldırmıştır. Savaşın vahşi bünyesinden, Yahudilerin paylarına düşeni en sarsıcı olaylarla yaşamalarından  etkilenişini  sayfa  sayfa  anlatmıştır.  Duyduğu  hüznün  ya   da sevincin yoğunlukla anlatımcı araçlarla resmedilmesi Chagall’ın ne denli duyguların, düşselin, hayallerin etkisinde çalıştığını özellikle gerçeküstücü tavrını sergiler.

Chagall’ı izlerken onunla birlikte gülüp, aşka yalvarıp, savaş acısına karşı beslediğiniz tiksindirici ve uyarıcı düşüncelerinizi tekrar güçlendireceksiniz. İnsana özgü zaaflardan hiç kopmadığınızdan onu samimi bulacaksınız. Seveceksiniz. Andre Breton’un vurguladığı gibi – yaşamı bir şiirsel dille içselleştirmesinden- etkilenip zaman zaman kalın siyah konturlarının üzerinden gidecek, zaman zaman çiçeklerin, bulutların yayılışıyla mekândan kopup başka diyarlara yollanacaksınız.

Sergide Kudüs İsrail Müzesi’nden getirilen eserler Bella Chagall’ın Kitapları, Yanan Işıklar; İlk Karşılaşma, Yaşamım, Portreler, Chagall ve Sevgililer Teması, Kutsal Kitap İllüstrasyonları, La Fontaine Masalları ve Ölü Canlar başlıklarıyla sergilenmekte ve sanatçıyı iyice tanımayı kolaylaştırmaktalar. Bu büyülü havadan ayrılıp Beyoğlu’nda yürürken böylesine bir algılama acaba günümüzde de olabilir mi? diyorsunuz. Bence şu an düşünmeyin ve unutulmaz görüntüleri belleğinize yerleştirin. Zaman zaman dönersiniz, gerekebilir…

*https://issuu.com/azizm/docs/edergikasim2009

Bunu paylaş: