Pippa Bacca’yı Değerlendirme – Ümran Bulut

Pippa Bacca’yı Değerlendirme* 

Tabii utanılır, sıkılınır. En önemlisi içlerin sızıması ve ardından gelen sorular: Türkiye’de sanat nerede? Türk insanı nerede? Sanat ve toplum birlikteliği nerede?

Sanatçının asıl adı Giuseppina Pasqualino di Marineo, tanındığı ismi Pippa Bacca. Sanatsal duruşuyla dünya barışına katkıda bulunmak istiyor.  Çağdaş sanat açılımlı bir tarzı yeğliyor, gelinliği ile Tel Aviv’e ulaşmak istiyor. Yolu Türkiye’den de geçiyor, ancak geçemiyor ülkemizden sanatçı. Tecavüze  uğruyor ve öldürülüyor… Anlatması zor, kabul edilmesi olanaksız bir vahşet! Oysa, sanatsal girişimi sürecinde ülkemizde kayıp olduğu haberi kulaklarımızda çınlamış ve belki de çoğumuzda bu kötü sonu çağrıştıracak düşünceler oluşturmuştu. Çünkü ülkemizde kadına bakış açısının darlığı, yobaz eğilimlerin güncesi biliniyor. Kadının çağdaş duruşuna ve düşünebilmesine  karşı  sürdürülen savaş da olağanüstü boyutlarda. Gerilemeler çeşitli katmanlarca Türkiye’nin gerçekleri bağlamlı savunulurken özgürlükler ve demokrasi başlıklarının altı hoyratça oyuluyor. Kadının varlıksızlığı neredeyse topyekûn kabul görüyor.

Buna sanata bakışa karşı gelişmemişlik, sanatın paylaşımının ne denli gereksiz kılındığı, düşünsel düzlemdeki geçersizlik de eklendiğinde “Bacca nın işi çok zordu.” demek, bir anlamda bu çağdışı sonuca işaret ediyordu.

Çağdaş sanatçılar dünyanın her yerinde üretimsel bağlamlı teknolojiden, zaman dilimselden, mekândan, ses boyutlarından, kokulardan yararlanmaktalar. Bacca’nın tarzını belirleyip yola koyulması bu bağlamda gerçekçi bir yaratışın öyküsüydü. Toplumumuzda sanat gereken biçimde kabul edilmiş olsaydı, genç bir sanatçının özgün tavrıyla yola koyulmasının ilginç ve öyküsel bir yapıta dönüşeceği bilinebilir, kendisine saygı gösterilirdi.

Sanat, bireysel bir üretim oluşunun yanında eğitimsel olarak da insansal paylaşıma açık bir olgudur. Eğitimli olunduğu sürece toplumun tüm katmanlarınca hissedilebilinir. Kültürel zenginliğin özüdür.  Çağcıl  olur,  gelecek için aydınlatıcıdır, üretimleri, yaratıcılık, özgürlük bağlamlı oluşumları yönlendirir. Toplumsal gelişmelerde başattır, öncüdür, yönetendir sanat. Yönetilen olamaz!

Söylediğim çağdaş yapılanmalar, bireyler için geçerli tabii ki. İnsanın sadece yeme içme, alış veriş tutkusuyla geçiştirilen beynine sanatın katkısının olabileceğini düşünmek elbet biraz hayaldir. Ancak sanatı insanı insan yapan öncülerden kabul etmemek, ondan yararlanmamak akılsızlıktır. Bu bağlamda Fazıl  Say’ın  eleştirisiyle  ne  denli  haklı  olduğu  bir  kez  daha irdelenmelidir.

Safdil oluş bebeklikten başlatılacak eğitimsel bilinçle engellenmediği sürece ne denli çağdışı insanların yetiştiği görülmelidir.

Türkiye geneline bakıldığında özellikle çağdaş sanatın paylaşımı İstanbul’ daki çizgisinden tartışmasız farklıdır. Öyküsel, teatral, dışavurumsal, kavramsal çok örnek var İstanbul’da -belli kesimlerce- izlenen. Oysa sanatın paylaşımı toplumsal bir gerçek olabilmelidir. Bacca’ nın yola çıkarken bu paylaşımı içselleştirdiği ve belki de eğitimsel bir döngüyü heveslediği düşünülmesi gerekendir.

Sanatçının ülkemizde öldürülmesini hayal bile etmek istemiyoruz. Ama oldu. Değerlendirilmeli.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergimart2009

Bunu paylaş: