15 Kara Saplı Bıçak – Tuğçe Duysak

15 Kara Saplı Bıçak* 

Daha fazla düşünmeye başladım son zamanlarda. Yaşama adanmış bir ibadet gibi adeta. Şükür? Şükür gibi değil bu cevabını bildiğim ya da çıkmazlığından – adeta- mutlu olduğum sorularla kendimi yormak.

Necatigilin “Siz böyle olsun istemezdiniz” dizlerinden bir soluk gibi, bir harf bile anlatmaya yeterken her şeyi/kafamı dolduran düşünceler/kafamda kaldı. Oysa geniş zamanlar ummuyorum, umacağımı da sanmıyorum. Ortalama yaşantımda ortalamadan fazla şeyler istiyor bunları dile getirememenin içimi acıtışını seyrediyorum. Bir felçliden farksız… Doğum tarihimdeki anlamsız rakamlar değil belimi büken. Bu acımasız hayata müdahale edemem, yine onun kendi silahları yüzünden. Binlerce kendini düşünenden biri olmam. Olmak zorunda bırakılmam, hem de bunu hiç hak etmemişken bunun için çok  küçükken. Hoş benden daha küçükleri de var aç kalan, ölen, öldürülen, babası milyarlık oyuncaklar almadığı için mızmızlanan, temizlenmek için girdiği suyun sıcaklığını beğenmeyen. Evet, benden çok daha küçükleri var hayatın adil davranmadığı, şartlarını kendileri belirleyemeyecek olan. Peki, ama neden? Neden kimseler bunu dile getiremez ki? Ya da şöyle mi sormak gerekir… Neden bu cesareti kendilerinde bulamazlar? Bunun arabayla bir insana vurup  kaçmaktan farkı var mıdır? Yahut ta içi çocuk dolu bir okulu yakmaktan?

Bir de cesareti bulduklarını zannedenler var. Küçük gruplar halinde davranmaktan mutlu olanlar. Bedenlerini ilk başta esir alan çaresizliği bu şekilde atlatanlar. Kraldan çok kralcılar. Onlar aşırı mutlular aslında-gözlemlediğim kadarıyla- bu zorlu şartlarda bir şeyler yapıyorlar. Bende kutluyorum onları, duyarlı kalabalığı. Ne mutlu onlara, ben onlar gibi olamadım. Sadece okumaya ve yazmaya çalışıyorum.

“Fazla mı duygusal düşündüklerim?” şeklinde bir soru belirdi şimdi kafamda. Detaylarda yaşamaktan bütüne erişememiş bir insan görüntüsü çiziyor olabilir miyim? Normallerine göre anormal olduğum gibi mesela. Düşünmek bir hastalıktır, en azından böylesi. Dozajı azaltılmalı ve yola devam edilmelidir. Sebep? “Yaşamak için tabiî ki başka ne için olabilir!” Şeklinde düşünenlere göre anormalim bu arada. Bu hem küçümsenen ve acınan, hem de “düşünebildiği için” –çünkü düşünmek günümüzde bir meziyettir- ayrı bir yere konulan.

Çok acı. Fazla acı. 18 yıllık yaşantımdan bu acıyı anlatabilecek bir kelime bile yok şuanda buraya aktarabileceğim. Şimdi anlıyorum Nazım’ın “Kalbim” şiirinde hep aynı kelimeleri tekrar etmesinin sebebini. 15 yıl küreğe konulması için alınan, karar saplamıştı 15 kara saplı bıçağı kalbine. Kaçtı ardından kalbi durana dek. Oysa nereye kadar kaçabilir ki insan toprağından. Sizlerinde kalbinizin yaralanması mı gerek anlayabilmeniz için tüm bu şeyleri, toprağınıza hasret mi kalmanız gerek? Hayata biraz daha tepkisiz kalırsanız birilerinin Nazım Hikmet’i anlar gibi sizi anlayacağını sanmıyorum. Çünkü o aldırmadığınız şey ilk başta kelimelerinizi yutuyor. Anlatamıyorsunuz ve zamanla anlatamadıklarınızı yitiriyorsunuz!

Yakarışı kalbinizde duymanız dileğiyle…

 

 

KALBİM

 

Göğsümde 15 yara var!.

Saplandı göğsüme 15 kara saplı bıçak!..

 

Kalbim yine çarpıyor, kalbim yine çarpacak!!!

 

Göğsümde 15 yara var!

Sarıldı 15 yarama

kara kaygan yılanlar gibi karanlık sular! Karadeniz boğmak istiyor beni,

boğmak istiyor beni, kanlı karanlık sular!!!

 

Saplandı göğsüme 15 kara saplı bıçak. Kalbim yine çarpıyor,

kalbim yine çarpacak!…

 

Göğsümde 15 yara var!. Deldiler göğsümü 15 yerinden,

sandılar ki vurmaz artık kalbim kederinden! Kalbim yine çarpıyor,

kalbim yine çarpacak!!!

 

Yandı 15 yaramdan 15 alev,

kırıldı göğsümde 15 kara saplı bıçak..

Kalbim

kanlı bir bayrak gibi çarpıyor,

ÇAR-PA-CAK!!

 

-1925-

*https://issuu.com/azizm/docs/edergiocak2009

Bunu paylaş: