Martin Scorsese ve Taxi Driver – Caner Uğur Lermi

Martin Scorsese ve Taxi Driver* 

Martin Scorsese filmlerinde genellikle şiddetin temalarını işler. Tabi bu şiddetin gösterimi sırasında insanların nasıl ikiyüzlü davranabileceklerini, hayatlarında en güçlü kendisinin olması gerektiğini savunan karakterler vardır. Şiddet, Scorsese için gösterilmesi gereken bir olaydır ve gerçekle çok yakın olmalıdır. O sebeple şiddet sahneleri nerdeyse gerçekten oluyormuş gibi gösterilir. Bunu yapmasının nedeni belki de insanlara şiddetin gerçeğini göstererek onun  ne kadar iğrenç ve acımasız olduğunu söyleme gereğidir. Scorsese’nin karakterlerine baktığımızda, onun kahramanları hedeflerine sadece kaba kuvvetle, şiddete başvurarak ulaşmaya çalışan psikopatlardır; kendilerine özgü bir adalet ve hak yorumu geliştirirler; iyinin, kötünün adını kendileri koyarlar.

Martin Scorsese belki de bu şiddeti bu kadar başarılı ve gerçekçi göstere bilmesinin onun çocukluğu ile de bir bağlantısı olabilir. Çünkü Martin Scorsese, küçüklüğünü bir İtalyan kasabasında geçirir ve bu ailenin ona din üzerine baskısından o zamanın İtalya’sının gangsterler dünyası olduğunu düşünürsek belki de şiddeti bu kadar iyi anlatmasının nedenini de kavramış oluruz. Martin Scorsese uzun bir süre astım’ın pençesinde olduğundan ve devamlı yatakta olmasından dolayı o zamanda yaşanan olayları dıştan izleyebilmiştir. Olayın içine karışmadan dıştan belli bir müdahale yapmadan bu gözlemlerini sürdürmüş. Bu olayda onun karakterlerini yaratmasına yardımcı olmuştur. Ayrıca Scorsese’nin ailesinin koyu dindar olması da onun belli bir süre din eğitimi almasına neden olmuştur ve bu şiddet gösteriminin yanında dini de filmlerinde tema olarak kullanabilmektedir.

Hatta “Mean Street” in jeneriğinde “Kişi günahlarının bedelini kilisede değil sokakta öder.”cümlesiyle de karşılaşırız. Bu aynı zamanda Scorsese’nin din e karşı düşüncesini de apacık ortaya koymaktadır.-1

Şimdi Martin Scorsese’nin “Taxi Driver” filmini inceleyerek neler yapmak istediği, neleri nasıl gösterdiğini inceleyelim.

Film, ilk başta Scorsese’nin yönetmenliğinin sırlarını ve olaylara nasıl baktığı en iyi gösterdiği filmlerden bir tanesidir. Bu film, ayrıca Martin Scorsese’nin şiddete bakış açısını yakalamamız içinde bulunmaz örneklerden biridir.

Film başlarken ilk olarak yoğun bir sis görmekteyiz müzikte burada biraz boğucu seçilmiştir. İlk sahneden bizi germeye ve bir şeyler olacağına hazırlar gibidir yönetmen. Çünkü ne çıkacağını henüz göstermemişken, seyirciyi  merakta bırakmışken aniden taksi’nin belirdiğini görmekteyiz. Ve ondan  sonrada filmin ismi olan “Taxi Driver” yazısı belirir.

Bu sahneden sonra kahramanımızın yani Travis Bicle’ın (Robert De Niro) yakın çekimde yüzü belirtilmektedir. Bu sahnede Travis’in suratına şehrin ışıkları çarpmaktadır ve bu renler devamlı mavi kırmızı renklerde olmaktadır.  Bu sahneden hem Travis’in yakın çekimden dolayı duygunsu vermişken hem de onun yüzündeki ışıklar sayesinde hem yine Travis’in bir belirsizlik içinde olduğunu hem de onun şehrin farklılığını göstermesinde yönetmenin kullandığı en güzel açıdır. Böylece iki farklı çekimde bunu yapabilirken o tek çekimde iki farklı yorumu da beraberinde getirmiş oluyor.

Film ilerledikçe onu sorununu biraz daha anlamaya başlıyoruz. Geceleri uyuyamıyor ve bu sebeple de geceleri uyuyamadığı için para kazanma yolunu seçiyor. Uyuyamamasının nedeni taksi durağının sahibiyle olan diyalogundan çıkarabiliriz. Orada ki diyalogda Travis kendisinin askerde gemici olduğunu bahsetmesinden bu sebeple de uyuyamamasından şikâyet etmektedir. O Vietnam gazisidir. Yönetmen filminde savaş sahnesini onun savaşta yaşadığı olayı göstermektense, bu olayı karakterinin duruşuna ve duygusuna, mimiklerine yükleyerek onun yaşadığı duyguları bu yönde vermeyi tercih etmiştir ve bence başarılı olmuştur.

Travis normalde karakter olarak sıska, kendi yolunda giden ve yalnız olan bir karakterdir. Normalde sakin durur ama o duruş ileride onun kişiliğinin sıska ve güçsüz gibi duran kişiliğinin nasıl olduğunu ve nasıl değiştiğini görmemizi de sağlayacaktır.

Martin scorsese’nin yönetmeliğinin bence en büyük özelliklerinden bir tanesi filmlerinde kesme yapmadan uzun çekimler kullanmasıdır. Örneğin bir sahnede Travis’in taksicilik işi kabul edildiğinde onun ofisten çıkışından garaja pan yaparak tanıtılmasına ve tekrar Travis’in garajdan çıkısına kadar kesmeden gösterilmektedir. Ayrıca yine bir sahnede kahramanın konuşması dış ses olarak duyulurken, Martin Scorsese pan hareketiyle Travis’in odasını daha doğrusu yaşadığı yeri göstermektedir. Bu sahnede yönetmen yine Travis’in durumunu, ruh halini, psikolojisini ve yalnızlığını, daha doğrusu yaşadığı durumu göstermektedir. Bu bağlamda filmin en önemli sahnelerdendir.

Martin Scorsese, Mekân tanıtımını farlı kamera açıları kullanarak vermeyi seven bir yönetmendir. Örneğin; kamerayı taksinin sol ön tarafına bağlayarak şehrin cafcafını, adiliğini, çeşitliliğini görmemizi sağlıyor ve bu tür açıları da çok kullanıyor. Yine taksi’nin sol arka tarafına bağlaması aynı zamanda, kamerayı arabanın dikiz aynasına odaklayarak olan bitenleri oradan görmemize olanak sağlamaktadır.

Travis’in taksi ile dolaştığı yerler diğer taksici arkadaşlarının dolaştığı yerin tersine, o taksisi ile şehrin en pislik en belalı, varoş yerlerinde taksicilik yapmaktadır. Orada taksicilik yapması onun insanları, pisliği, fahişeliği görmesine ve kötülüğün merkezi saymasına olanak sağlamaktadır. Hatta bir sahnede taksisine Amerikan senatörü, başkan adayı Palantine’in (Leonard  Haris) binmesiyle birlikte aralarında geçen diyalog, Travis’in şehrin bu  kesimleri hakkında ne düşündüğünü net bir şekilde görmesini sağlar izleyicinin. İkisinin arasında yapılan diyalogda Travis, o pis, acımasız olan yerin bastan temizlemesi gerektiğini söylemektedir senatöre. Senatörde bunu uzun vadede ve kolay olmayan bir iş olduğunu dile getirir.

Tavis daha öncede belirttiğimiz gibi devamlı yalnız olduğundan bahseden ve sanki yaşamın içinde değilmişte dışındaymış gibi düşünen biridir. Bir gün Palantine’nin seçim kampanyasında çalışan Betsy’ye(Cybill Shepherd) yanaşmayı dener. Betsy, Travis ile yemek yemeyi kabul eder ve Travis Betsy’i bir porno filme götürür. Bu olayda Travis’in durumunu ve ruhsal yaşantısını, uykusuzluğunu açmak için yapmış olduğu olaylardan biridir. Fakat Betsy bu duruma sinirlenerek onun bu yaptığının normal olmadığını söyler ama zaten Travis normal değildir. Diğer insanlardan farklı duyguya ve psikolojiye sahiptir. O sebeple bu yaptığının Travis için normal bir şeydir. Ama Betsy bu konuda Travis i anlayamamaktadır ve kısa süre sonrada ilişkilerini bitirirler.

Bu olaydan sonra Travis’in yaşamında bir değişiklik olur. Yaşadığı ortamın pisliğini, kötülüğünü gören taksici artık bir şeylerin yoluna girmesi gerektiğini düşünür. Bunu da kendi yapmaya karar verir. İşte burada yukarıda da bahsettiğimiz gibi Scorsese’nin karakterlerinin durumu ortaya çıkıyor. Burada yarattığı karakterinin kendisine ait adalet ve hak yarattığının göstergesini görmekteyiz. Bunu yaparken bir düzine kadar silah alır. O silahları yapacak olduğu kötülüğe karşı başlattığı haçlı seferinde kullanacaktır. İlk olarak  başlattığı yer, bir marketten alış veriş yaparken o markete bir hırsız girer kasiyerden paraları vermesini ister bu arada büyük bir güven içinde ve aniden silahını ona ateşler. Bu olay onun kötülüklerle karşı mücadelesinin başlangıcı olur. İkinci mücadelesi ise bence biraz daha kişisel olmaktadır. Bu saldırıyı senatör adayı Palantine üzerine gerçekleştirmeyi düşünür. Çünkü Betsy ile senatör arasında bir ilişkinin olduğuna inanır. Ama Palantine’yi öldürecekken korumanın onu görmesiyle bu işi başaramaz ve kaçar.

Kötülükle olan mücadelesinin sonuncusu, onun halk tarafından ünlenmesine de yardımcı olmaktadır. Bu olay şöyle gerçekleşmektedir. Travis bir gece vardiyasında 15 yaşındaki fahişe Iris’e rastlar (Jodie Foster). Kızı, pezevengi Matthew’nun (Harvey Keitel) elinden kurtarmaya karar verir. O zaman  Scorsese yönetmenliğini ve şiddeti verişindeki ustalığı göstererek o vahşet anını bize izlettirir. Travis üç kişiyi öldürmüştür, kendide ağır yaralanmıştır. Silahı kendine doğrultur kendini de öldürmek isterken kurşunun bitmesinden dolayı bunu başaramaz. Scorsese bunu gösterirken üst açı kullanmıştır. Belki bunu yaparak hem ortamın üstten tanıtılmasını sağlamak için farlı bir açı kullanmıştır. Hem de Travis’in o ağırlığın duygunun ve durumun verdiği ruh halini yansıtmak içinde Scorsese bu açıyla çekimini gerçekleştirmiş olabilir.

Bu olaydan sonra Travis ülkede kahraman ilan edilir. Ve bütün gazetelerde onun haberleri bulunur. Bu şekilde şiddet gösterip hem de karakterini ünlendiren bu olay birçok eleştirmence konu edilmiştir. Ama Scorsese bunu göstererek bize gelenekçiliği, bir kurtarıcı arandığını, toplumun hep bekleyen olduğunu göstermek için kahramanına böle bir kurtarıcılık vermiş olabilir.

Bu olaylar bittikten sonra Travis, filmin son sahnesinde yine taksisinin içinde o ışıklı mekanı dolanırken yine bir arayış içinde olduğunu yine bir şeylerin yapılması gerektiğini düşünürcesine, o taksisinin ışığı ile karanlık alanı yok etmeye çalıştığını göstermiş olabilir. Bunun sonunda kapanış gerçekleşir.

Sonuç olarak Scorsese filmlerinde şiddet gösterirken bunu büyük bir incelikle gerçekleştirir. Mesela şiddeti ve o gücü verirken insan daha doğrusu seyirci bu güçle ve görüntülerle belirli bir haz yaratır. Ama sonlarına doğru Scorsese bu gücün ve şiddetin sonunu öle bir biçimde verir ki; seyircinin beğendiği ya da haz duyduğu o görüntülerden bir tiksinme “ben böle şeyden nasıl haz duyarım” dedirtircesine bunu gerçekleştirir. Bu sebeple de Scorsese en önemli yönetmenlerdendir.

Kaynakça:

Atayman ,Veysel. Şiddetin Mitolojisi.Donkişot yayınları.sayfa 57-82 Aydın,Hasan. Ünlü yönetmenlerden sinema dersleri.İnkılap kitapevi.sayfa 123- 137

*https://issuu.com/azizm/docs/edergiocak2008

Bunu paylaş: