
Türkiye’de solun dibe vurmasında doğrudan etkileri olmasına rağmen bunu kabullenmek bir yana, gündem bile etmeyen bazı kesimler; bir süredir sola yeni giysiler dikmekle meşgul oluyor ve kendilerince yeni formüller üretmeye çalışıyor. Teorik ve politik noksanlarını, içini bizzat Kemalistlerin boşalttığı laiklik ve cumhuriyetçilik gibi kabuklarla gizlemeye çalışan bu gruplar, kendi bahçelerinde evcilik oynamayı sürdürseler de çapları yine fantezilerinden ibaret kalıyor. Buna bir de çok yakında başlaması muhtemel solcuların birliği mevzuu eklenecek gibi görünüyor. Oysaki tekrarla bu tartışmaların kimseye faydası olmadı ve olmuyor.
Solun ne olduğu, neyi kapsadığı, neye benzediği aslında sadece bugünün sorunsalı değil. Reel sosyalizm öncesi, esnası ve sonrasında da bu hep konuşuldu, istişare ve kritik edildi. Ancak çoğunlukla öz ve biçim birlikte ele alınmadı; esası ve usulü diyalektik yöntemle birleştirenler de oldu ve bunlar zaten sosyalizmi iktidara taşıdı. Kendi iktidarsızlığını sola mal edenlerse mide bulandırmaya, kafa karıştırmaya devam etti, ediyor.
Tartışmaya kapalıdır ve solcular için biricik hedeftir: proletaryanın devrimci iktidarı kurulmalıdır. Cumhuriyetçilik, laikçilik, kamuculuk vb. lafızlar ise işçi sınıfı ile bağ kurmaktan kaçanların, bu meşakkatli yolculuğa üşenenlerin örtündükleri çarşaftır. Bugüne kadar destekledikleri CHP’ye kızıp küsmesi beklenen kentli, orta gelir grubuna mensup kitlelerin peşinde koşmak ve onların politik tercihlerini temel düstur yapmak, günümüzün devrim kaçgınlığın alamet-i farikasıdır. Bu yüzden bu tiplerin şaşalı toplantılarını görmezden gelip ezberleri tazelemek elzemdir.
Sınıflı toplumsal yapılarda temel çelişki üretim ve üleşimden kaynaklanır zira Ergin Günçe’nin bir şiirinde söylediği üzere üretim ve üleşimin saati geri kalmıştır; düzen bozuktur. Kapitalizmde üretim araçlarının mülkiyeti bir veya birkaç kişiye ait olduğu için üretenler, ürettiklerine ulaşamamaktadır. Bu yüzden bu sistemde işçiler için yoksulluk kaderdir. Ancak yoksullar, ideolojik olarak da liberalizmle kuşatıldığından bu hakikati idrak edemezler. Bundan dolayı da onların sömürülmesine son verecek olan sosyalizmin tesisi ve teşkili için onlara önderlik edecek aydınlar, öncüler gerekir. Bu birlikteliğin somutlaştığı yerse sınıfın öz örgütlenmeleridir ve nihayetinde devrim, işçilerin bizzat girişecekleri partili mücadele ile gelecektir.
Peki devrimin öznesi işçiler, emekçiler; siyasal İslamcılığın, ırkçı milliyetçiliğin, Kürt ulusalcılığının hegemonyasına teslim olmuşsa ne yapılacaktır? Her şeyden önce anlamsız iyimserliklerden vazgeçilecek ve bu acı hakikat kabul edilecektir. Sınıf mücadelesinin yoğunlaştığı ve fiili hale geldiği yetmişli yıllarda bile proletaryanın yönünü bulamadığı hatırlanıp bir yeni ve uzun savaşıma hazırlık yapılacaktır. Demokrasisi 1876 öncesine gerilese de devrim ısrarından vazgeçemeyen devrimciler yetiştirilecektir. Hiçbir iktidar, bugünden yarına kurulmaz; iktidar adım adım, parça parça halkla birlikte inşa edilecektir. İstense de istenemese de engebeli, dolambaçlı, sarp yollar belki on yıllar boyunca düşe kalka, yenile yıkıla yürünecektir. Ama nihayetinde devrim bayrağı, bir daha düşmemek üzere burjuvazinin burçlarına dikilecektir.
Sınıftan uzak olan, sınıfla birleşmek gibi kaygısı olmayanların sesleri ne kadar çıkarsa çıksın bunlar sola zarar vermektedir. Çünkü sol; sakallı, cepli ve koyu renkli gömlek giyen, akademi kökenli, eli kalem tutan tiplerin değil; üstü başı kirli, aklında ve kalbinde örgütsel hesaplar değil sadece sınıf kini olan, gözü pek, kavgacı, hiç kimsenin ama hiç kimsenin önünde diz çökmeyi kabul etmeyenlerin ideolojisidir.
Mevlana’nın Mesnevi’sinde geçer; eşek sidiğine düşmüş bir saman çöpüne konan sinek kendini gemi kaptanı sanırmış. Oysa ne sidik deniz ne saman çöpü gemi ne de sinek bir kaptandır. Bunlar birer vehimden ibarettir.
Emekli bürokratların, eski vekillerin, aileden zengin okumuş yazmışların, patron gazetecilerinin ağzına yakışmayandır ve Anadolu’nun kırlarında açan, işçilerin elleriyle derilmeyi bekleyen sarı kırmızı bir çiçektir sol.
***
Görsel: Genç Çelik İşçileri (1961) – İvan Bevzenko