Filmci: Baba

Bilgi, haber, veri akışlarının, “belge”lerin sinema ve televizyon tekelinden çıkıp başka araçlara/aygıtlara taşınmasıyla beraber, yedinci sanatın ileti taşıma, farkındalık yaratma ve mesaj verme gibi esasında taşımaması gereken sorumlulukları nihayet seyreliyor. Sanata hacminden büyük anlamlar, amaçlar yüklemenin, sanatı halelerle büründürmenin yanlışlığı henüz tam olarak kabul görmese de süreç işliyor. Sinema çatısı altında bu gidişattan en çok etkilenen alt başlık ise kuşkusuz belgesel. Belgesel denildiğinde akla hala haber bülteninden hallice, görüntülü ansiklopedi sayfasından bozma, kendisini fazlaca ciddiye alan imajların gelişi, henüz tasfiyesi gerçekleşmeyecek köklülükte bir görsel zihniyet yapısına işaret ediyor. Tam da bu sebeple, Baba gibilerle karşılaşmak ferahlatıyor, yeniliyor, görsel ufku ve belleği katmanlıyor.

Sarah Blok ve Lisa Konno ikilisinin tasarladığı, yazdığı, yönettiği, “basmakalıp olmayan göçmen öyküleri”* üçlemesinin ikinci filmi olan Baba, çocuk yaşta Hollanda’ya göç etmiş Ceylan Utlu’nun uçuk kaçık anlatısını belgeliyor. Burada Blok ve Konno’nun, hâlihazırda olan belgeleri sunmanın ötesine geçip doğrudan belge hazırlar, kurgular ve sunar olduklarını belirtmek gerek. Baba’nın Karamanlı hemşerisiyle görüntülü telefon görüşmesinde söylediği üzere; Blok ve Konno yeni nesil sinemacılar ve yarı gerçek yarı gerçeküstü bir iş kotarıyorlar. Baba’nın bir belgesel olduğu kadar bir moda çekimi olduğunu söyleyebiliriz. Konno imzalı kostümler ve sahne tasarımları, renk paleti ve ışık tercihleriyle gerçeğin ta kendisi veya üstü değilse de arasında hatta dışında konumlanıyor. Öyle ki filmin yalnızca bu sahnemelerinden meydana gelecek bir kesitini izleyecek olsak, Baba’yı nişe yönelik oryantalist bir iş şeklinde niteleyebilirdik. Fakat Ceylan Utlu’nun kamera arkasındaki konuşmalarının, alaycı ve yer yer sitemli halleriyle belgeselde yer alması, Blok’un arınık olmamak adına gerekirse kendi inşa ettiği gerçeküstücü estetiği alaşağı etmekten kaçınmadığını kanıtlıyor. Film böylelikle en gerçekçi sayılabilecek anlarını gerçeküstü kurmaca anlarının peşi sıra açığa çıkarıyor.

Ceylan Utlu’nun alelade donuk bakışlı, aile reisi konumlu, olgunlukla yaşlılığı birbirine karıştırmış dışavurumsuz bir babadan uzak, başlı başına özgün bir karakter olarak “Baba” oluşu, tüm o uçarı mizahına, müzisyenliği ve kalıplara sığmaz capcanlılığına karşın melankoliğiyle yoğrulmuş yüklü bir hissi de barındırıyor. Kuşağında sıkça karşılaşılabilecek “yurtdışında iyi bir eğitim alıp ülkesine dönüp devrim için mücadele edecek idealist solcu” haliyle, gençken kurduğu kimi hayalleri ve amaçlarını gerçekleştirememiş olmanın yarattığı çelişkili hüzün, kendisine yöneltilen “mutlu musun” sorusuna Baba’nın verdiği “mutsuz değilim” yanıtında saklı sanki biraz da. Blok ve Konno’nun yönetiminde düşlere ve hakikate hafifçe yaklaşan, bir bakıma bu sayede yer çekimiyle barışıp ayakları yere samimice basabilen, keyif verici belgesel Baba, yüklerinden kurtulmuş bir sinemanın dilediğince “uçup kaçan”, arzuladığı yere “konup kaçan” uçuk özüne göz kırpıyor;

***

* Sarah Blok ve Lisa Konno’nun “basmakalıp olmayan göçmen öyküleri” üçlemesinin ilk filmi Nobu, eski bir karate şampiyonu, dansçı ve müzisyenin hayli komik/skandal göçmen hikâyesini yine moda tasarımı, güldürü ve izleyici yumuşatacak bir umutla örüyor;

Bunu paylaş: