Uzamsız Usta Uzamları – Ziza Rumas

Sallanan masamın üzerine tutunmaya ant içmiş

sigaram ve kitapsızlığım, patlamış mısır tabağım

ve de bardağımın içindeki tahılın sıvı haline inat

yaşama devrilen şehr-i Diyabekir.

Bizimkisi, bir masa zeminini terazi dengesine uygun yayamamış, dört ayağını eşitçe uzunluk ölçüsüne vuramamış bir ustanın elinden çıkma yazgıdır yaşadıklarımız.

An gelir bir gün bir masaya kolunu dayadığında çaprazlama sallandığına şahit olursun, ilkin zelzele korkusu ile masanın üzerinde bulunanların üzerine düşeceği-döküleceği endişesine müteakip şöyle eğilip altına bakınırsın, sallarsın, sağa sola götürüp getirirsin ve ne yaparsan yap bir türlü dört ayağının üzerine oturtamazsın. Zeminin mi yamuk olduğu yoksa masa ayaklarından kısa görünenin mi fazla kesildiğini anlama çabasından sonra karar kılıp, havada kalan ayağın altına bir kâğıt parçasını katlayıp sıkıştırırsın. Masa sabit durur, zemin diye her ne var ise dengeye oturur. Bir kâğıt parçasının yapabildiğini akledemeyip ölçüsünü tutturamayan ustaları hiç hatırlamazsın bile. Zira ayağının altında herhangi bir zemin, dirseğini dayadığın yerden yükseltili bir masanın zahiri varlığına aldanırsın. 

Dünyaya gözümüzü açtığımız ilk yılın bitmesini takip eden günlerde üzerine basarak varlığına erdiğimiz şu toprakların iki meyvesi olan anne babamız adlı usta eller tarafından iyi ölçülüp biçilmeden ortaya çıkarıldığımız bir masa ya da zemin cismi olarak hayatın içine atılırız. Ergenlik serencamından evvel dünyanın en akıllı ve yetenekli ustaları olarak algılayıp bildiğimiz ebeveynlerimiz, dengesizlik zehrinin vücuda hücumunu takip eden günlerin ardından algımızdan alçak bir yere oturtmakla yetinmeyip gözümüzün gördüğü eksiklikleriyle dillenen aklımızca onları küçük görürüz artık. Kendince en zeki varlık, varlık sahasına inmiştir. 

Sonra dengesizlik virüsüne bulanmış başka bir zıt cins varlığa gönül kaptırarak dünyanın başına musallat günler başlayıverir. Eğik ezilmiş zemin gibi atmosferin altında zelzelenen bir kurgu ve sallantıdaki duygu mantık ikileminden hangisinin zafer kazanacağını bilmeden duyguların zinciri altında maşuk cenderesinden geçerek ayrılığa müteakip acı avuntusunda bir edime savrulur.

Çekilen acı ile vücutta yerleşke kuran duygusallık virüsünün reaksiyonuna eklemlenen başka insansı varlıkların verdiği ve tattırdığı acı tecrübeler, beceriksiz ustalığına eklenmiş onlarca ustanın uzatma dakikalarını oynamalarına alışarak, dünya yüzeyinde pislik yuvarlamaca mesleğine tutunmuş bir canlı olduğunu son nefesinde anlar.

Uzamsızlıktan ustalık uman sorgulamalarınız kar etmedi, toprak altında allanarak topraklaşma müebbetine yatmış sayından yoksun aydınlar.

Onca biçim verilememiş biçimsizliğin girdabında hayatın dengesizlik denklemini çözemeden, dünyadan göç etmiş bütün filozof beyinlerin bir bütün vücudunu ustaca yiyen toprak solucanlarına selam olsun. İşinizi ustaca yapacağınız kavuşmamıza ne kadar kaldığını bilmeden sizleri özlemle anıyorum.

***

Görsel: Kitap, Pipo ve Bardaklar (1915) – Juan Gris

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi145

Bunu paylaş: