Dirimbilim Günlüğü: Beyaz Fil, Sevgi Soysal, Lampides, Sogolaks

23 Eylül 2018

İstanbul

Rumeli Kavağı… Bizans dönemi dahil Osmanlı sürecinde Rumların yurdu olan köy… İnsan ırkının uygarlıkları dahilinde kan ve gözyaşı ile devamlılığına mesken olmuş köy…

Cumhuriyet dönemi balıkçılığa yön veren köy…Türklerin karasal besin kaynakları kültür ve yasam alışkanlığından gelip sucul besin kaynaklarını kullanma becerisini Rumlardan öğrendiği köy…

Rumların asırlardır sucul dünya ile ilişkisi bağlamında Dalyan, Manyat, Sepet, Paragat, Saçma, Kancaburun ve daha nice avcılık yöntemini; mutfak kültürünün yakın zamana değin emanetçiliğini yapan köy…Günümüzde endüstriyel balık mutfağına teslim olmuş mahalle…

Çizim: Halit Konanç

5 Eylül 1955… Selanik’te Atatürk‘ün evinin yakınında patlatılan düzmece bomba, Istanbul’da 6-7 Eylül’de,  %59 Rum, %17 Ermeni %12 Yahudi %12 Müslümanın mal, mülk kaybına ve sonrası özellikle gayrimüslümlerin kayıtsız şartsız göçüne neden olmuştur.

Rumelikavak’ta Rumların aşağılandığı, taciz edildiği en küçük bir olayın yaşanmamasının,

hatta tam tersi, eski balıkçıların “Gitmeyin, bunlar geçer biz sizler ile kardeşiz” diyerek onlara sahip çıkmasının da maalesef pek etkisi olmamış.

Yaşanan travmayı  atlatması mümkün olmayan Rumlar, mülk ve işlerini cüzzi paralar karşılığı Türk dostlarına bırakıp bir daha geri dönmemek üzere Yunanistan’a gider…

Bu göçün İstanbul’ da bıraktığı maddi değer o günkü rakam ile yaklaşık 1 milyar liradır.

Çizim: Halit Konanç

İlgi alanım balıkçılık. Türklerin balıkçılığı Osmanlı ve sonrası Cumhuriyet döneminde Rum bilge balıkçılardan  öğrendiğine, onlar ile aynı kayıkta avlanıp aynı mekanları paylaştığım 1968′ de  yaşayarak şahit oldum.

İlk tayfalık yaptığım yıl kayıkta benden küçük kimse yoktu. Balıkçılar ile birlikte olmanın ilk heyecanı… Başka bir deyiş ile deniz ve balığa merhaba deme dahlinde sucul dünyaya ilk adımım.

Rahmetli Niko..!

Handiyse babam yaşında idi. İlk zamanlar onu fark etmemiştim. Sene 1974 olmalı Ankara’da ilk üniversite yılım ve fakülte boykot nedeni ile öğrenime ara vermişti. Benim muşamba ve çizmem kayıkta idi. On liraya İstanbul’a geldim. O zaman Otogar Sirkeci Tiren Garına bitişikti. Cebimde 25 kuruş dahi kalmamıştı. Banliyö tirenine kaçak binerek Kumkapı’ya geldim.

Niko beni evine misafir etti, zira annesi hasta olduğu için denize çıkmamış. Annesi Eleni’nin ne kadar mükemmel bir balık mutfak kültürüne sahip olduğunu biraz şaşkınlık, biraz da mutluluk ile öğrendim. Denizden kıyıya (Kumkapı) döndüğümüzde teknede yatmaya gerek duymaksızın Niko amcanın evinde yatardık. Onunla dünya görüşümüzün çakışması dahlinde denizde ve kıyıda uzun sohbetler, tartışmalar yapardık. Özellikle tayfa emekçisinin en küçük sosyal hakları olmaması konusunda ne yapılabilir bağlamında çözümler, öneriler geliştirirdik.

Ara verdiğim balıkçılığa 1980 Ekiminde İstanbul’a dönüş yaptığımda ilk işim Niko amcayı ve Mariya anneyi Kumkapı’da ziyaret etmek oldu.
Annesi üç sene önce vefat etmiş. Niko amca da evlenmediği için kimsesi kalmamış. Mora da akrabalarının yanına gitmiş.

Mariya anneden o kadar çok balık pişirme ve işleme yöntemlerini öğrendim ki,
bugün bile o kültürün zerresini bilen yok.

Halit Konanç

Burhaniye

Özellikle her yanın betonla kaplı olmadığı yerlerde yağmurlu günlerin güzelliklerinden birisi de salyangozlarla çevrelenmek olsa gerek. Ah bi de ezmesek. Genelde evden çıkarken, özellikle yaz yağmuruna özgü telaş içindeyken – şemsiye de mi alsaydım, bu ayakkabı yağmur geçiriyor muydu?- hele bir de minicikse yolumuzun üzerindeki, ezebiliyoruz onları. Suçlulukla, hüzünle fark ettikten sonra yeri tarayarak yürüyoruz ama bir sonraki yağmurda yine aynı şey gelebiliyor başımıza. Yağmurlu günlerle ilgili salyangoz ve solucan uyarısı yapılsa yeri. Her zaman ve her yerde karşımıza çıkan karıncalar konusunda pek bir şey yapılamaz. Karıncalar herhangi bir canlıya zarar vermeden yaşamanın olanaksızlığını, mutlak masumiyetin olmadığını gösteriyorlar. Kibirli dille insanları suçlayan bazı veganların bu konuda düşünmeleri, çabalarını daha sağlıklı bir iletişimi benimseyerek yapmalarını sağlayabilir.

Şimdiye dek salyangozların pek çok yere tırmandığını görmüştüm ama bir bodur selvinin dallarında ilk kez karşılaştım biriyle. Yolculuğu ne kadar uzun sürdü acaba?

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Akşamüzeri Denetko sahiline gittik. Çiçekte bir ılgın gördük dere kenarında. Sonbaharda ilkbaharı böğürtlenin, ılgının çiçeklerinde bulmak güzel şey. Kumda oturduk bir süre. Oldukça büyük balıkların zıpladığını gördük.  Bir tanesi sektirilen taşlar gibi birkaç kez sıçrayarak yitti.

Çalıların arasında ne zaman yürüsek, dikenli tohumları ayakkabımızın bağcıklarına yapışan bitkiden gördüm kumsalın bittiği yerde. Pearl Jam‘in stüdyo albümlerine girmeyen, bir kısmı singleların B yüzünde yer alan şarkılarının biraraya getirildiği “The Lost Dogs” albümünün kitapçığını okuduğumdan beri onları – ve benzer şekilde üzerimize yapışan tohumları- ne zaman görsem aklıma Otostopçu/hitchiker” şarkısı delir. PJ’in solisti Eddie Vedder kitapçıkta bu şarkıyla ilgili bölümde bir yürüyüş sırasında kardeşiyle dizlerine dek dikenli tohumlarla kaplandıklarını ve kardeşinin onlara “otostopçu” dediğini yazmış. O sayfada ayrıca “Doğanın kendi dini var” demesi de ayrıca çok hoşuma gider.

Özgür Keşaplı Didrickson

24 Eylül

Pelitköy sahili

Pelitköy sahilindeki taşlara hepimiz bayılıyoruz. Sık sık taş toplayana rastlıyoruz. Annem bugün onlara gözüne su değdirerek bakmış.

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Bugün şnorkelle deniz dünyasına dalar dalmaz vücudunun üst kısmı mücevher gibi parlayan, ışıldayan beneklerle dolu bir balık gördüm. Özellikle sığ suda daha çok parlıyordu o yıldıza benzer noktalar. Alaska’daki bir balık çalışmasında da özelllikle sudan ilk çıktığında tüm bedeni göz kamaştırıcı şekilde parıldayan bir balık görmüştüm. Mor renkli laboratuvar eldivenimin üzerindeyken iri gözü de bir mücevhere benziyordu. Türkçe’de “ışıldak balığı” olarak adlandırılan türlerden biri olan bu etkileyici balıkları benim için okyanusun ateşböcekleri.

Benim şnorkelle gördüğüm balık benek benek parıldasa da Alaska’da okyanusun derinliklerinden araştırma için çıkarılan balıkların arasında gördüğüm ışıldak türünden (Lantern fish) bir balık değildi elbette. Işıldak balıkları biyolojik ışık (biyolüminesans) nedeniyle parlıyorlar.

Işıldak balığı videosu ve biyolojik ışıkla ilgili bilgi;

Yaşayan, Biyolojik Işık: Biyolüminesans

Şimdiye dek görmediğim bu balığı seyretmeye doyamadığım için onu takip etmeye başladım. Peşinde en az yarım saat kadar dolandım. Bir ara nerdeyse yüzen insanlara çarpıyormuşum. O an başımı kaldırdım bir süreliğine ve bu yüzden balığı kaybettim. Üzüldüm ama böylelikle ancak göz ucuyla izlediğim diğer balıklarla, özellikle içine girip çıktım küçük balık sürüsüyle ilgileneceğime de sevindim. Bir süre sonra bir baktım o balık yanımda belirdi. Böyle anlarda nasıl keyiflenmez insan. İlgimi özlemiş görünen balığı takip etmeye başladım yeniden. Henüz dolanmaya başlamıştım ki peşinden, bir kayaya yaslanmış bir ahtapot gördüm. Bütün yaz büyük yeğenim Rüzgâr’la izlemek için aramış ve bulamamıştım bir türlü. Önceki yıllarda içinde bulduğum kayalıkların yerini biliyordum, kaç kere oralarda dolanmış ama izine rastlamamıştım.

Ben yanında belirince kaçacağını sandım ama oralı olmadı. Sıkı sıkıya yapışmıştı kayaya, kafası suyun akışıyla sağa, sola sallanıyordu. Dinleniyor, hatta belki uyuyor olduğunu anladım. Uzunca bir süre, küçük daireler çizip kendimi sabitlemeye çalışarak durdum üzerinde. Gözleri çok az aralıktı. Bir ara vücudunun yarısı kızıl kahverengi oldu. Bir ara da kolları hareket etti, gidecek zannettim. Uyurken öyle yaparlarmış. Ahtapotlar REM uykusuyla ilişkili olduğu bilinen iniş çıkışlı beyindalgalarına sahipmiş,dinlenme sırasında benim şahit olduğum hareketleri yapmaları da REM uykusu uyuduklarının kanıtıymış. REM uykusu dolayısıyla rüya gördükleri de düşünülüyormuş. REM uykusu karmaşık problem çözme ve öğrenme ile de ilgiliymiş. Omurgasızlar arasında en büyük beyne sahip olan ahtapotların çok zeki oldukları biliniyor zaten. Ahtapotların uykusu hakkında daha fazla bilgi için;

https://animals.mom.me/octopuses-sleep-2969.html

Ahtapotları, en başından beri günlüğümüzün yazarlarından olan arkadaşım Yeşim’in yaptığı örgü ahtapotla selamlayayım.

Fotoğraf: Yeşim Öndül

Özgür Keşaplı Didrickson

25 Eylül

Burhaniye

Kış kendini hatırlattı bu akşam.

Perihan Keşaplı

26 Eylül

Hollanda kıyılarında bulunduktan sonra salınmak yerine İspanya’daki bir parka gönderilerek gösteri programına dahil edilen orka Morgan’ın hamile olduğunu öğrendiğimde çok üzülmüştüm. 22 Eylül’de doğurmuş Morgan. Yavrusu büyük olasılıkla özgürlüğü hiç tatmayacak, diğer tutsak orkalar gibi acı dolu bir yaşamı olacak. Morgan’ın öyküsü “uygar, ileri” sandığımız ülkelerin söz konusu kâr olduğunda her tür zalimliği yapabileceğinin, bilimle ilişkilerinde samimi olmadıklarının çarpıcı bir kanıtı. Morgan’ın öyküsünü Yeşil Gazete için yazdım;

Balina tutsaklığının en hazin öyküsü: Orka Morgan doğurmuş! – Özgür Keşaplı Didrickson

Özgür Keşaplı Didrickson

27 Eylül

Burhaniye

Eylül’de de güzeldir sevgili öğretmenimiz Özen Tuna‘nın bahçesi. Günaydın güzel güne.

Perihan Keşaplı

Manisa’da AVM yapılmak istenen “Beyaz Fil” isimli bir bina varmış. Çok ilginç olan isminin nereden geldiğini öğrenemedim. Çok merak ediyorum. İsmi gibi kendisi de ilginç olan bu binanın içinde avlusu da varmış. Ne yazık ki bu bina gibi pek çok tarihi binadan yıkılma riskiyle karşı karşıya olduklarında haberimiz oluyor. Tarihin, doğanın yıkımını nasıl önleyebiliriz? Her yere nasıl yetişeceğiz? İşi, gücü bırakıp otobüslere doluşarak, büyük kalabalıklar oluşturarak saldırmak istedikleri her yere yetişerek buldozerlerin önüne mi geçmeli? AKP karşıtı olan ve gücünü kullanmayan milletvekillerinin kapısında uyuyarak mı? Beyaz Fil’le ilgili haberlerde CHP Manisa eski milletvekili Tur Yıldız Biçer‘in adını okudum. Satın alındığını öğrendiğim bu binayı kurtarabilecek gücü var mı? Çok kaygılı ve öfkeliyim.

Manisa’daki Beyaz Fil isimli bina

Özgür Keşaplı Didrickson

28 Eylül

Burhaniye

Geçtiğimiz gecelerden birinde de gördüğüm, desenini biraz dantele benzettiğim, bacakları başı oldukça tüylü güve girmiş yine içeri. Kavuniçi desenleri olan perdeye pek yakışmış.

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Özgür Keşaplı Didrickson

29 Eylül

Burhaniye

Jefferson Plane’den Marty Balin ölmüş. JP’in tüm şarkılarını dinlemedim, onları iyi tanımıyorum ama sigara bile içmeyen biri olarak dönemin müzisyenlerinin topluca nasıl ve nereye uçtuğunu en kestirme onların şarkılarını dinlerken hissetmişimdir. Lewis Carroll’un 1865 tarihli ünlü “Alis Harikalar Diyarında” kitabından esinli “White rabbit/beyaz tavşan” şarkıları yalnızca bana “Saykodelik marş” gibi gelmese gerek.

Kanıtlanmış olmasa da asıl adı Charles Dodgson olan ve matematik öğretmeni olan Carroll’ın, içinden renkli hapların, sihirli mantarların geçtiği fantastik kitabının uyuşturucu etkisi altında yazıldığı söylenir.

Binlerce kez yorumlanan, çocuk kitaplarının özgün başyapıtlarından biri sayılacak bu kitapla ilgili teoriler bununla sınırlı değil. Kitabın kediden tırtıla pek çok hayvanın da olduğu tuhaf karakterlerinin ve öykü örgüsünün çağrışımları cinsellik ve sömürgecilik de dahil pek çok şekilde yorumlanmış. Bu konudaki yazılardan birine göz atmak isterseniz;

https://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/05/160531_vert_cul_alice_harikalar_diyari

Özgür Keşaplı Didrickson

30 Eylül

Burhaniye

Kastamonu’da yola çıkan ayıya bir araç çarpmış. Aracın sahibi kadın ayıya beddua etmiş. Kameralara da yansıyan bu anın haber değeri olabilir elbette ama şüphesiz, gelecekte benzer bir durum yaşanmaması için neler yapılması gerektiğine odaklanan bir haberin ayrıntısı olarak. Ne yazık ki bu kadının bedduası ve toplaşan kalabalığın davranışları haklı bir tepkinin ötesinde öylesine iştah kabartan bir cehalet örneği olarak kabul edildi. Haber metinlerini ve yorumları kaygıyla okuduktan sonra bu konuda bir yazı yazmadan edemezdim;

Kızılcık Sopası: Ayı Çıkabilir, Aklımıza Mukayyet Olalım!

Bugün Sevgi Soysal‘ı doğum günü. Sevgi Soysal, devrimci kimliği, mücadele gücü, insan sevgisi, insanları çarpıcı bir gerçeklikle anlatışı, cesareti ve mizah duygusuyla, yalnızca yazar olarak değil insan olarak da (elbette bulunduğum mesafeden tanıyabildiğim kadar) çok etkilemiştir beni. İyi ki doğmuş!

Sevgi Soysal’in 1970 tarihli “Yürümek” romanını, doğayla ilgili bölümleri nedeniyle de çok sevmiştim. Kirpiyle ilgili pasajdan bir bölüm Soysal’ın çarpıcı gözlem gücünün yalnızca insanlarla sınırlı olmadığını gösteriyor bence, siz ne dersiniz?

“Kuru dallar küçük, yeşil tomurcuklarla yeniden tanıdılar kirpileri. Bozkırı yeni tanıyan bir kirpi, hortuma benzeyen ağzıyla tattı baharı. Küçük, tüylerle kaplı, nokta gözlerle bitimsiz yaşamayı kirpi adımlarıyla seçmeye yöneldi. Başıyla kazdı ısınan, kabaran toprağı, omuzları kürek gibi çalıştı, çalıştı. Günbatımında uzun karanlık yolunu bitirmişti. Zamana hazırdı artık – yavruları doğurduğu haziranlara, toprak kurtlarını yuvasında biriktirmeye, biriktirmeye…”

Sevgi Soysal

Her yer, özellikle de kumsal ak kuyruksallayan dolu. Kuyruklarını sallayıp duran grubun kıpır kıpır görünümü göç huzursuzluğunun resmi gibi.

Özgür Keşaplı Didrickson

Yağmurlu bir güne uyandık salyangozlarımızla birlikte.

Perihan Keşaplı

Bunlar da Çeşme salyangozu

Fotoğraf: Semiha Koç

Semiha Koç

1 Ekim

Burhaniye

Taylıeli köyüne kahvaltıya gittik. Üst katın penceresinden daha da yakındık ev kırlangıçlarına. Ben “Halâ gitmemişler” deyince teyzemin 4 yaşındaki torunu Çınar “Onlar bizimle yaşamak istiyor. Bizi seviyorlar” dedi. Çocuklar gibisi yok.

İşte yine dışarıya atılmış bir koltuk! Ancak bu kez yeri çok gizemli. Kim getirdi onu buraya acaba? Ve neden?

Fotoğraf: Özgür Keşaplı Didrickson

Özgür Keşaplı Didrickson

2 Ekim

Burhaniye

Canlı müzik eşliğinde güneşi uğurladık. Harikaydı.

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Perihan Keşaplı

Öbür memleketim olan Juneau’da (Alaska) hastaneye bir ayı girmiş. Ayılarla bu denli içiçe yaşamanın elbette tehlikeli yanları var ancak herkes nasıl davranacağını bildiği sürece bu özel anların keyfine diyecek olmuyor.

https://www.ktuu.com/content/news/An-Alaska-bear-walks-into-an-emergency-room-no-thats-not-the-start-of-a-joke-495075371.html

Özgür Keşaplı Didrickson

3 E

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

3 Ekim

Ayvalık

Ayvalık’ı sonbaharın serinliğinde gezmek bir başka güzel.

Perihan Keşaplı

Çınar flamingoları görsün diye Ayvalık’a gittik. Önce bir iş için merkeze gitmemiz gerekmişti, biraz da sokakları gezelim dedik. Burhaniyeli olmama rağmen Ayvalık’ı, özellikle merkezini pek bilmiyorum. İnsan memlekete gelince çokca yerleşik oluyor sanırım, hani “evim, evim güzel evim” diyerek eve, onun tanıdıklığının yarattığı sakinliğe sığınılır ya, sonuçta memleket de evin bir büyüğü. Kapısından içeri girince gezip, tozmalar biraz uzaklaşıyor.

Bir sokakta kocaman kırmızı bir balık resmiyle karşılaştık. Çınar’la girdik içine, keyiflendik.

Flamingolar için şehirlerarası yol üzerindeki Tuzla’ya gidecektik. Ayvalık’ı çıkmadan küçük sulak bir noktada bir grup flamingo görünce sevinerek durduk. Çınar ilk kez dürbünle kuş gözlemiş oldu. Bir tane kara leylek de vardı ve birkaç tane küçük ak balıkçıl.

Burhaniye’ye dönmeden önce Tuzla’ya da uğradık. Tuzla’da gözlem yapmak, şehirlerarası yolun hemen kenarında durmak gerektiği için tehlikeli. Keşke gözlem için bir cep falan yapılsaymış.

Çizim: Carl Moser

Yan yollardan birine saptık ama meğer hemen bitiyormuş. Göleti çevreleyen bir yol vardır mutlaka, yıllar önce sayım için geldiğimiz zamandan da hatırlıyorum ama çamura saplanmak gibi olasılıklar da olduğu için saat böyle bir keşif için geçti. O yolun kenarındaki tarlalarda kafeslere konmuş tavuk gördük. Bir ara Çınar kolumdan çekiştirerek “tavuklara gidelim” dedi.

Özgür Keşaplı Didrickson

4 Ekim

Burhaniye

Öbür memleketteki dostumuz Jos Bakker çekmiş, renkleriyle de muhteşem bu videoyu. Ayıları ağaçta izlemeye bayılıyorum. Bir ilkbahar gördüğüm ilk ayı bir ağaçta aşağı yukarı gezen biriydi. Oldukça uzaktan gördüğüm için büyük manzaranın içinde daha da şirin görünmüştü.

Özgür Keşaplı Didrickson

5 Ekim

Burhaniye

Annem Özen teyzenin bahçesinde kaybolmuş yine ve hem çiçeği hem arısı çok güzel bir fotoğraf çekmiş.

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Özgür Keşaplı Didrickson

7 Ekim

Burhaniye

Annemler bugün şimdiye dek görmediğimiz bir kelebek görmüş. Rehber kitaplara ve Trakel sitesine (trakel.org) baktık ve Lampides (Lampides boeticus) türünden olduğuna karar verdik. Bir de zıp zıp türlerinden bir kelebek görmüşler. Zıp zıp türlerini çalışmam gerek.

Lampides. Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Özgür Keşaplı Didrickson

8 Ekim

Burhaniye

Kış gelmeden, böcekleri ve kelebekleri çiçeklerin üzerinde dans ederken görmek muhteşem.

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Bir iki gündür, bir yazı nedeniyle orka balinalarıylaydım. Yazımı bitirdiğim günün ertesi ise sıcağı tam kıvamında bir güneşin altında lavantalar arasında… Zıplayan çekirgeler, uçuşan kelebekler, güveler derken kırmızı bir yusufçukla dost olduk. İzin verdi bana, çok uzun süre daldım gittim güzelliğinin içinde. Muhteşem kanatlarına yakından bakınca Mondrian geldi aklıma. Çok bilmem, ne severim ne sevmem ama karşıma Mondrian çıkınca bu yusufçuğu hatırlarım artık.

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Minicik kelebeklerin lavantaların üzerine konup kanatlarını açışını izlemek ne büyüleyici şey. Açık mavi üzerine siyah noktalı kanatları olan kelebek dış kanatlarını hafifçe titreyerek ve çevresinde dönerek açarken yanıbaşında olmak bir masal kitabının içine girmek gibi.

İnsan sarhoş oluyor, sersemliyor. Beş duyudan fazlası gerekiyor tüm bu güzellikleri sindirmeye. Sonraki günlerde sayısız an – hele ki bazısı dinginlikte solunursa – hatırlanacaklar; yeniden seyredilecek o kelebek, o çekirge yine hemen kaçacak…

Fotoğraf: Perihan Keşaplı

Börtü böcek dünyasının sarhoşluğu da neymiş gerçi; “Sogolaks!!!” diye bağırdı Çınar dün, 4 yaşındaki dostum… Şimdi ben ne zaman bir kozalak görsem Çınar’a gülümseyeceğim, yaşasın!

Özgür Keşaplı Didrickson

9 Ekim

Burhaniye

Ören’in en ucunda “Samime Sanay” olarak adlandırdığımız mahallede yürüdük biraz. Özellikle İskele’ye göre çok sessiz, ara sıra kaçmak gereken bir yer. Nerdeyse her bahçede mandalina ağacı var oralarda da. Her birinden bir iki tane kopara kopara yürüdük. Ellerimiz mandalina koktu, ne müthiş bir koku.

Cennet borazanı bitkisini de ilk kez gördüm bugün. Yeşim daha önce günlüğümüzde söz etmişti onlardan. Başını aşan boyda olduğunu hatırlıyorum. Benim gördüğüm henüz yerden çok yukarıda değil, borazanların altına saklanmak için büyümelerini takip etmeli demek.

Özgür Keşaplı Didrickson

10 Ekim

Burhaniye

Bu gece İskele’de bir sokakta kirpi gördük. Arabayla giderken teyzem gördü pencereden. Burunları ne de komik. Çınar da yakından görmüş, tanışmış oldu bir kirpiyle. Bir ara kucağıma alınca yüzünü içine çekti, top gibi oldu. O haliyle gevene benzedi.

Özgür Keşaplı Didrickson

13 Ekim

Bugün dünya göçmen kuşlar günü. Tezimi bir uzak mesafe göçmeni olan, ülkemizde yalnızca göç döneminde geçit yaparken görülen söğüt bülbülünün sonbahar göçü üzerine yapmıştım. İz Tv Bandırma Kuşcenneti’yle (Manyas) ilgili bir belgesel yapacaktı zamanında. Tezimle ilgili olarak benimle de söyleşi yapmak istemişlerdi. Çok sayıda yazışmayla ücretsiz bilgi desteği de verdiğim hazırlık aşaması sonrasında belgesel çekim günü geldi çattı ama Coşkun Aral’ın dahil olduğu ekip yol paramı vermedi. Bilimciler, belgeselciler olarak hepimiz işimizi yapmakla yükümlüyüz. İşin içine televizyona çıkmak, ünlü olmak gibi şeyler karışınca böylesi utanç verici şeyler yaşanabiliyor. Sırf beni televizyona çıkaracakları için – böyle düşünülür ya- yol paramı da cebimden verecek değildim, gitmedim. Belgesel ekibine çalışma hakkında, söyleşide de yol gösterici olacak  bir bilgi notu göndermiştim. Onun bir kısmını olduğu gibi aktarmak istiyorum. Belgesel ekibinin bile bile böylesi bir ayıp yaparak halktan hangi bilgiyi esirgediklerini bilmek, yalnızca siyasette falan değil,  bizleri sevindiren “ilerici” çalışmalarda da insan davranışlarının benzerlik gösterdiğini hatırlamak için de önemli olsa gerek.

“Çalışmalar sırasında, ülkemizde üremeyen ve kışlamayan, yalnızca göç döneminde geçit yaparken görülen küçük bir ötücü olan Söğüt Bülbülü kayıtları dikkatimizi çekmeye başladı. Özellikle sonbaharda bu türü hem çok sayıda yakalıyorduk hem de önemli sayıda bireyi ilk halkaladıktan sonra tekrar yakalıyor ve ağırlık değişimini gözleme şansına erişiyorduk. Göçmen kuşların göç sırasında konaklamaları ve göçe devam edebilmeleri için gerekli besini almaları (yağlanmaları) gerekir. Söğüt Bülbülü üreme ve kışlama alanları arasında, bir seferde, 15 bin kilometre katedebildiği bilinen bir uzak mesafe göçmenidir.  Kuzey Avrupa ve Kuzey Sibirya’da üreyen, Sahra’nın güneyinde kışlayan bu türün göç sırasında Manyas’ta konaklayarak beslendiğini (yani ağırlık artışı gösterdiğini) verilerimizle kanıtlayabilirsek Manyas Kuşcenneti’nin korunması için çok önemli bir nedenimiz daha olacaktı.

Afrika’daki kışlama bölgelerine doğru yol aldıkları sonbahar göçü sırasında ötücü kuşlar için en büyük ekolojik engellerden ikisi Akdeniz ve Sahra Çölü’dür. Kuşlar bu 2 engeli, uzun bir süre hiç durmadan uçarak ve beslenemeden (çünkü ne Akdeniz ne de çöl beslenme açısından uygun bölgeler değil) geçmek zorundalar. Bu yüzden bu engellerle karşılaşmadan hemen önce yağlanmak (beslenmek) zorundalar. Ağır bir şekilde uçmanin birçok dezavantajı olduğu için kuşlar ancak bu engellere yaklaşınca yağlanmayı tercih ediyorlar. Bu yüzden ülkemiz sonbahar göçündeki ötücülerin bu 2 büyük engeli başarıyla aşabilmeleri için yaşamsal önemde.

Manyas’ta 2 sonbahar dönemi içinde toplam 1472 Söğüt Bülbülü halkalamıştık. Bunlar arasından tekrar yakaladığımız 162 bireyin Manyas Kuşcenneti’nin sağladığı besinlerle yağlanarak göçün zorlu bölümüne hazırlanmalarına tanık olmak çok heyecan vericiydi.  Yaptığımız bazı diğer ölçümler ise Manyas’ta en az 2, belki de daha fazla Söğüt Bülbülü popülasyonunun konakladığını gösteriyordu. Tüm bu bilgiler Manyas Kuşcenneti’nin korunmasının belki de Rusya’daki, Finlandiya’daki  Söğüt Bülbülü populasyonlarının gelecekleri için ne denli önemli olduğunu gösteriyordu. Bu sonuçlar ülkemizde üremeyen ya da kışlamayan birçok göçmen kuş türünün korunması açısından da sorumluluklarımız olduğunu kanıtlıyordu.

Göçmen kuşların verimli konaklama alanlarına bağlılık gösterdikleri biliniyor. Daha uzun süreli araştırmalarla her yıl engeller öncesi konaklamak ve beslenmek için Manyas Kuşcenneti’ni seçen göçmen kuşlara rastlamamız bile olası! Manyas Kuşcenneti’nin korunması ve çok uzaklardan gelen yorgun  misafirlerini her zaman besleyebilecek verimde bir sulak alan olarak kalabilmesi için ilgili tüm kurumların birlikte çalışmalarını ümit ediyoruz”.

Özgür Keşaplı Didrickson

14 Ekim

Erzurum

7 yaşındaki yeğenim Defne atalanta kelebeğini görüne “Anneannemin en sevdiği kelebek anneee!” diye bağırmış.

Fotoğraf: Özge Keşaplı Can

Not: Kuş türleri için trakus.org; kelebek türleri için trakel.org adreslerine bakabilirsiniz. Bitkiler konusunda facebooktaki Flora grubu dışında, turkiyebitkileri.com adresinden yararlanıyoruz.

***

Azizm Sanat Örgütü olarak doğadan zannedildiği kadar uzak olmadığımızı düşünerek, bu düşüncenin yarattığı umutla “Dirimbilim Günlüğü” köşesini açmaya karar verdik.

Dirimbilim Günlüğü’nün her yaştan herkesin katkısıyla oluşmasını arzuluyoruz. Günlüğümüzde yer almak için yer ve tarih bilgisiyle bize gözlem ve düşüncelerinizi aktarabilirsiniz. Notlarınıza fotoğraf, çizim, video da ekleyebilirsiniz.

Bizi birleştireceğini, yaban hayata olan sevgimizle güç birliği yapmamızı sağlayacağını umduğumuz günlüğümüze katkılarınızı bekliyoruz. Notlarınızı dirimbilimgunlugu@gmail.com adresinden yayın kurulumuza gönderebilirsiniz.

Bunu paylaş: