Dünyayı boşvermedikçe kanatlarını kesen Pearl Jam peşinde Rock & Roll Hall of Fame’e

1991’de çıkardıkları Ten isimli ilk albümleri sonrasında hızla ABD’de, kısa süre sonra da tüm dünyada büyük üne kavuşan Pearl Jam, bu yıl Rock and Roll Hall of Fame’e kabul edilen gruplardan biri oldu. 80’lerin başından beri verilen bu ödüle, ilk albümleri üzerinden 25 yıl geçmiş olan, müzikal yetenekleri yanında “rock and roll” müziğinin gelişmesine katkı sağlamış müzisyenler aday olabiliyor.

Töreninin hemen başında dönen videonun ilk karelerinde yıldızlı şapkasıyla Andy Wood belirdi. Her fırsatta müziğin yaşam kurtaracak kadar güçlü olduğunu belirten, onlara esin ve destek vermiş müzisyenlere vefa gösteren bir grup için bu sürpriz değildi elbette.  PJ üyelerinden Jeff Ament (bas) ve Stone Gossard’ın  (gitar) birlikte çaldıkları Mother Love Bone grubunun solisti olan Wood 90’da uyuşturucudan ölmeseydi büyük olasılıkla PJ diye bir grup olmayacaktı.

Grubun takdim konuşmasını, 33 yıl boyunca canlı müziğe yer veren bir TV programı yapmış David Letterman’ın yapması ilginçti. Aslında takdimi, inanılmaz boyuttaki üne hazırlıksız yakalandıkları ilk günden beri gruba bir anlamda kol kanat geren, “dayı” olarak andıkları Neil Young yapacakmış. Letterman, gerçekten şüphe uyandıran bu durumla ilgili net bilgisi olmadığını söylerken kimi kaynaklara göre Young, bir rahatsızlık nedeniyle törene katılamamış. En son Dakota eylemine destek veren, Obama hükümetini polisin direnişlere verdiği sert tepkiyi önlemeye çağıran Young, kuşkusuz politik konularla ve aktivizmle ilgili PJ’i daha iyi yansıtan bir konuşma yapardı.

Programın en başından beri, yer yer kesintisiz devam eden müthiş alkış içinde konuşan Letterman, PJ’in canlı performansının ne denli güçlü olduğundan, daha ilk yıllarından itibaren insan haklarından, doğa korumaya pek çok konuya destek olduklarından söz etti. PJ, bir süre konser vermemelerine de neden olan, bilet tekeli “Ticket Master” ile davalık olmalarından, idamdan kurtulmalarına yardımcı olduğu insanlara kadar pek çok konuda hayranlarından haklı takdir almış ve onları da bu konularda örgütlemiş bir grup.

Letterman’ın Ten albümün yaptığı etkiyi, “Chinook’un okyanustan çıkışına benziyordu” diyerek anlatması ilginçti (Bu kelime Kuzeybatı Pasifik yerlilerinin dilinde Kral somon anlamına geliyor). Albümün 20li yaşlarını süren, işsiz, kendini dışlanmış hisseden bir kitleye hitap ettiğini, öfkeli bir yanı olduğunu ekledi Letterman.

Gruptan ilk konuşan Stone, törene bu ödülle onurlanmak için değil, tüm bu yıllar boyunca kendilerini destekleyenleri onurlandırmak için geldiklerini belirtti. Nerdeyse nefes arası vermeden onlarca ad sayması hiç kuşkusuz törenin en etkileyici anlarından biriydi. Tüm üyeler konuşmaları sırasında ekiplerine, hayranlarına ve onlara ilham vermiş sayısız müzik gruba teşekkür etti. Sanat çalışmalarıyla da gruba katkısı olan Jeff ise konuşmasına Arthur Miller’in “Satıcının ölümü” kitabının yaşamındaki etkisinden de söz etti. Takım elbisesi giymiş insanların arasında rahat olmadığını belirten Jeff’in, üzerinde beyaz kravat çizilmiş tişörtünün üzerinde, bu ödüle henüz layık olmamış müzisyenlerin isimlerinin yer aldığı ise sonradan basına yansıyan ayrıntılardan biriydi. Konuşmaların başında sahnede beliriveren PJ’in ilk davulcusu Dave Krusen ise geceye damgasını vuracak davulcu krizini müjdelemiş oldu.

Çok vokal ve çok politik olan solist Eddie Vedder sözlerine tetrapodlara, primatlara, Homo erectus’a, olmamaları durumunda insanların daha az evrilmiş olacağına değinerek teşekkür ederek başladı. Howard Zinn, Sean Penn gibi muhalif isimlerle yakınlığı bilinen Vedder, sahnede Bush maskesiyle, albümlerinde sert sözlerle hükümeti eleştirmiş, benzer eleştiri ve alayı Trump için geçen aylardaki konserlerde yapmıştı. Dünyayı sarmış karanlığa ve umutsuzluğa karşı seslendirme kararı aldığı hissini uyandıran John Lennon’ın “Hayal et/Imagine” şarkısını da son yıllarda sık sık çalan Vedder’in törende hükümeti nasıl eleştireceğini merak edenler vardı kuşkusuz. Vedder, ABD hükümetinin bilim karşıtlığına değindi yalnızca. “İklim değişikliği gerçek, yalan haber değil, bu büyük krizi önlemek için her şeyi yapmak gelecek nesillere sorumluluğumuz, yıllarca bekleyemeyiz” gibi sözler etti. ABD’nin Suriye’ye saldırdığı günlerde böylesine dar bir eleştiri şaşırtıcıydı. Konserlerinde sık sık ünlü olmadan önce yaptıkları, kötü koşulları olan işlerden ve üniversiteye gidememiş olmalarından söz eder Vedder ve diğer üyeler. Ortadoğu İşgali sırasında harcanan paranın Trump’un gelişiyle daha da kötü hale gelen sağlık sistemi ve eğitim için harcanması gerektiğini, sokakta ve sosyal medyada cesurca eleştiren onca insan varken, bu işgalle ilgili olarak pek çok ülkede bombalar patlarken yapılan bu konuşma, yeni açıklanmasına rağmen Avrupa solo konserlerinin tükenmiş olduğu düşünüldüğünde de tuhaftı.

Emperyalist medyanın yalan haberciğin ciddi örneklerini yakın geçmişte Halep konusunda veren“Global Citizen”ı (açlık gibi küresel sorunları çözme iddiasıyla kurulmuş sosyal aktivizm platformu) desteklemeleri, GC’in düzenlediği Live Aid benzeri konserlerinde Imagine şarkısına, Nelson Mandela konuşmasına yer vermeleri, Patti Smith’in “Güç insanlarda /People have the power” şarkısı, konserdeki konuşmaları aracılığıyla aldırmazlığa, açgözlülüğe karşı çağrı yapmalarıyla birlikte ortaya, liberalizmden etkilenen bir Vedder ve PJ görüntüsü çıktığı kesin.

Elbette en başından beri PJ’in ve özellikle Vedder’ın Obama ailesiyle yakınlığını da yalnızca, diğer adaylara göre kesinlikle Obama’nın desteklenmesi gerektiğinin hayran kitlesine aktarılması çabası olarak görmek zor. Daha önceki kimi resmi törenlerde olduğu gibi Obama’nın veda törenine de katılan Vedder’in siyahi koroyla Neil Young’un, Bush yönetimine, evsizliğe, eğitim sorununa göndermeler içeren “Özgür dünyada rockçı gibi yaşamaya devam/Keep on rocking in the free world” şarkısını çalmasını da “konuşma özgürlüğü” şartlar nedeniyle zora girmiş birinin satır arası mesajı olarak mı yoksa “özgürlük” kelimesinin komünizmin çöküşüyle ilgisi nedeniyle şarkının zaten çoğul anlam kazandığını hatırlayarak mı değerlendirmeli?

Grubu müzik dışında takip etmeyen ya da politik tavırlarından hoşlanmayanlar için törendeki tek gerilimin, 1991-1994 yıllarındaki davulcuları Dave Abbruzzese’nin ödüle dâhil edilmemesi ve kendisinden söz edilişindeki tuhaflık olduğu söylenebilir. PJ’nin törene de damgasını vuran vefakârlığına karşın yaşanan bu kriz, Abbruzzese’nin gruptan kovulma nedeninin ciddiyetine de işaret ediyordu. Vedder’ın tören boyunca söyledikleri, söylemedikleri ve kimi tavırları gerilimi net şekilde yansıtıyordu. Örneğin konuşmasının bir yerinde Vedder, ilk yıllardaki konserler sırasında hayatını tehlikeye atan davranışları için grup üyelerinden özür diledi. Grubu takip edenler için yeni olmayan, ancak dünya çapında büyük bir üne kavuştukları ilk yıllarının pek çok açıdan önemli olduğunu vurgulayan bir tekrardı bu. 1994’te kovulan Dave, tam da Vedder’ın çılgın bir korkusuzlukla tepelerde tırmandığı, kendini seyircilerin üstüne attığı dönemdeki -görüntüleri tüm PJ hayranlarının kafasına kazınmış PinkPop 92 konseri mesela- davulcularıydı. Çok özgün ve yine her PJ severin izlemekten bıkmayacağı MTV Unplugged’da da çalan oydu. Kaldı ki ilk 2 davulcuyla daha çok stüdyo ortamında ve kısa birliktelikleri düşünüldüğünde Abbruzzese, pek çok hayranın ilk davulcuları olarak bildiği isimdi. Vedder eski davulcuları sayarken de sıra Abbruzzese’ye geldiğinde sonra hemen düzeltse de onun ne denli iyi davulcu olduğundan geçmiş zaman kullanarak söz etti. Ardından olumlu anlamda küfür içeren bir cümleyle ne kadar iyi bir davulcu olduğunu yineledi. Sonra kendisine kısaca iyi dileklerini iletti, o kadar. PJ’nin  Abbruzzese’nın katkısı bulunan “Vitalogy” albümünden “Spin the black circle” ile Grammy ödülü (1996) aldığı törende Stone mikrofona gelir gelmez “Dave Abbruzzese’ye de teşekkür ederiz” der. Yanında duran Mike McCready “neden böyle yaptın?” der gibi tuhaf bir ses çıkarır.

Bu denli ünlü insanlar arasında tam olarak ne geçtiğinden emin olmamız elbette mümkün değil. Tam da bu nedenle doğru olanı yapmak profesyonelce, aksi ise saygısızlıktır kuşkusuz. Kimi kaynaklara göre eski davulcularından yalnızca Krusen’nın onurlandırılması kararı, geçmişte yaşanmış benzer örnekler gibi RRHF’e ait. Ancak vefaya bunca önem veren, Obama’nın yakın çevresinde olmayı bile başaran üne sahip PJ’in böylesi bir yanlışlığa engel ol(a)maması, tavır almaması şaşırtıcı. Basına yansıyan bilgilere göre adaylıkları açıklandığından bu yana Abbruzzese, PJ’den doğru olanı yapmalarını isteyen açıklamalarda bulunmuş, son açıklamasında her şeye rağmen PJ’i kutlamış. PJ’in eski davulcularının grupta kalıcı iz bıraktığını ve hepsinin onurlandırılması gerektiğinin belirtildiği, törenden önce yazıldığı söylenen el yazısı mektubu da haberlerde yer alıyor.

1996’daki Grammy töreni aslında Vedder’ın ödülle ilgili “Bunun ne anlama geldiğini bilmiyorum. Bence hiçbir anlamı yok” demesiyle ünlü. Stone da, 20 yıllık müzik serüvenlerinin anlatıldığı “PJ20” belgeselinde, evinin önemsiz bir köşesinde tuttuğu tozlanmış Grammy’i gülümseyerek gösterir. Ödüllere ilgi göstermemek, çeşitli durumlarda protesto etmek, insanlık tarihi boyunca muhalif isimlerin yaptığı, sıklıkla takdir gören bir şey. RRHF tarihine de bakıldığında adaylık için gereken 25 yıllık süre boyunca grupların çıkardığı albümlere, konserlerine emek vermiş pek çok “eski” üyenin de benzer şekilde RRHF’e dâhil edilmediği görülüyor. (Nirvana’nın 2 davulcusu, kimi KISS üyeleri gibi) Kimi müzisyenler sırf sahne ışıklarıyla ve ödüllerle ilgili olmadıkları için törene katılmamış gibi görünürken- Queen’den John Deacon gibi- Sex Pistols gibi kimi örnekler RRHF’e çok sert çıkışlarda bulunmuş. Müzik endüstrisinin parçası olmaları, müzisyenlere saygısızlıkları, tören biletlerinin pahalılığından da belli olan seçkincilik gibi önemli eleştiriler…

PJ’in hala dünya çapında da hatrı sayılır üne sahip olması, 1990’ların başında, çoğu Seattle’la anılan pek çok grubun tüm dünyayı aynı damardan sarsarak müzik tarihine damgasını vurmasıyla çok ilgili elbette. Törende Vedder’in Letterman’in oğluna hediye ettiği gitardan, Black’in “dı dı dıt dıt dı dı dı” nakaratı bahsinden bıktıracak kadar söz edilmesi bu nedenle akla Nirvana’nın 2014 yılındaki töreninde Michael Stipe’ın yaptığı, o dönemi çarpıcı şekilde anlatan müthiş konuşmayı hatırlattı. Stipe “Grunge” olarak anılagelen bu müziğin Amerika’yı ve dünyayı, yalnızca rock tınılarıyla değil, düzen karşıtlığı, Ortadoğu müdahalelerine ve hükümete tepki (Reagan/Bush), yoksul ve dışlanmış gençlerin öfkesi gibi birçok başlığı dile getirmesiyle de etkilediğinin altını çizmişti. İnsanların dertlerini, heveslerini, tutkularını açığa çıkararak tarihsel bir anı yakalamış olmaları nedeniyle Nirvana üyelerini “müzisyen” yerine “sanatçı” olarak tanımlamak gerektiğini belirtmişti.

Şimdi dünya daha da büyük bir krizin içindeyken ve ne yazık ki bilim ve sanat pek çokları için kişisel başarıyla sınırlı bir anlam taşırken o günlerin ortak sesini arayan çok kişi var. Belki “aptal kutusu” olarak andığımız televizyon çağından daha uzağız birbirimizden,  teknoloji belki de ortak sesimizi kısıyor. Gençliğimizin muhalif seslerinin de çoğumuz gibi yaşla birlikte evcilleşmesi de sayılabilir kısık ve bulanık gibi çıkan sesler. Ancak içinden geçtiğimiz günlerde bir stadyum dolusu insanın Imagine şarkısına mum yerine akıllı telefonlarla da olsa –belki tam de böyle- eşlik etmesini sağlamak da hiç az şey değil.  Politik görüşü yine pek net sayılamayacak ama haksızlıklara isyanı ve sevgi dolu yüreğinin müzikle birleşen gücü yadsınamayacak John Lennon’un yeni nesillere tanıtılması sularda kıpırtı yaratacaktır kuşkusuz. Jeff’in geçtiğimiz yılki konserlere üzerinde “Dünyayı pislikten kurtar/Unfuck the world” yazan tişörtle çıkmasını da belki anlamsız, hatta çaresiz bir selam olarak değil, ABD hükümetinin emperyalist saldırganlığı yüzünden,  ünlü ya da değil, pek çok Amerikalının çok zor koşullarda yaşadığını hatırlatan bir işaret olarak görmek mümkün. Yıllar önce, bizim özgür sandığımız ama aslında doğal yaşam parkına benzeyen bir ülkeden, anahtarın daha yakında olduğu ama dapdaracık ve kokuşmuş bir hayvanat bahçesindeki bizlerin acısına ve öfkesine ortak olmuş, dostumuz olmuş bu güzel yürekli insanlara hala ihtiyacımız var.

Törene damgası vuran müziğe sevgi konusuna dönersek… Müziğin videolarla bulandırıldığı televizyon döneminde PJ’in uzun süre şarkılarına klip çekmemesi, 27 yıl içinde çektikleri kliplerin büyük bölümün konser görüntülerinden oluşması kuşkusuz müziğe ve müzikseverlere saygılarını göstermişti. Sayısız müzisyenle birlikte çalmaları, sayısız şarkıyı “coverlamaları” ise sevgilerini. Dinleyicilere, 3 saati aşan ve her biri farklı bir şarkı listesine sahip (şarkıların Vedder’ın el yazısıyla yazıldığı) konserlerle de minnetlerini ileten grubun törendeki mini konserde de tüm yürekleriyle ve dinmeyen rock tutkusuyla çalmaları, uzun takdim, teşekkür kısmının kulaklarda bıraktığı pası sildi kuşkusuz.

NEW YORK, NY - APRIL 07: Inductees Mike McCready, Matt Cameron, Jeff Ament and Eddie Vedder of Pearl Jam perform onstage during the 32nd Annual Rock & Roll Hall Of Fame Induction Ceremony at Barclays Center on April 7, 2017 in New York City. The broadcast will air on Saturday, April 29, 2017 at 8:00 PM ET/PT on HBO. (Photo by Kevin Mazur/WireImage for Rock and Roll Hall of Fame)
NEW YORK, NY – APRIL 07: Inductees Mike McCready, Matt Cameron, Jeff Ament and Eddie Vedder of Pearl Jam perform onstage during the 32nd Annual Rock & Roll Hall Of Fame Induction Ceremony at Barclays Center on April 7, 2017 in New York City. The broadcast will air on Saturday, April 29, 2017 at 8:00 PM ET/PT on HBO. (Photo by Kevin Mazur/WireImage for Rock and Roll Hall of Fame)

Canlı performanslarına gençlik yıllarından pek farklı olmayan enerjileri hâkimdi. Bu kısmı her kulak farklı değerlendirecek elbette. Yine de birkaç not düşmeli… Önce, Eddie’nin “ilk” sıfatıyla selamladığı Krusen’la, giriş melodisiyle hayranlarını geçmişe ışınlayan, marşları sayılabilecek parçalardan “Alive”ı çaldılar. Sonra Vedder, seyirciler arasında bulunan Michael J. Fox’un yazdığı bir kitapta “Given to fly” isimli şarkılarını dinlediğini okuduğunda ne denli etkilendiğinden söz etti. Yield albümünde yer alan şarkının büyük zorluklarla karşılaşmasına rağmen yılmadan ayakta kalanlardan söz ettiği söylenebilir. Sonsuz çağrışımlara pek dokunmamalı ama sözlerin tümüne dikkat etmeyen biri için bile en etkileyici söz, belki de tüm bu savaş sonrası kişinin kanatlara sahip oluşundan söz eden, “işte şimdi bakın bana” diye devam ettiği yerdir.  Eski konserlerin birinde de Eddie, şarkıya işaret diliyle eşlik eden bir kadınla dans etmişti. PJ, uzun yıllardır parkinson hastalığıyla mücadele eden Fox’a ilham vermişliğiyle daha anlamlı olan şarkıyı elbette Fox için çaldı.

Ardından, yıllardır konserlerinde onlara eşlik eden ama ödüle dahil edilmemiş olan Boom Gaspar’la (keyboard), konserlerde seyircinin yer yer Eddie’nin söylemesine olanak vermeyecek şekilde hep bir ağızdan söylediği Betterman’i, çaldılar. Bu kez biraz da sözleşilmiş gibi aynısı oldu. Seyircinin ödüle ortaklıklığını, 27 yıllık beraberliği simgeleyen, ancak bir rock konserinin temposunu fazlaca düşüren bu andan sonra ise PJ, müthiş enerjisiyle sahnedeydi. Fiziklerinden de bir şey kaybetmediklerini kanıtlayan sıçramaları, birbirleriyle ve seyirciyle samimi etkileşimleri (Eddie’nin bir hayranının uzattığı şarabı duraksamadan içmesi), Mike’in hep olduğu gibi gitarıyla seyircilerin arasında dolanması, konserleri ve son albümleri gibi hala genç olduklarının kanıtıydı.

04072017_Pearl-Jam2_215424-780x520

Kapanışı son dönemde çok sık çaldıkları Neil Young’un “Rocking in the free World” şarkısıyla yaptılar. En önemlisi eski davulcularından, Eddie’nin PJ grubuna dâhil olmasını sağlayan Jack Irons’ın şarkı boyunca Matt Cameron’un yanında davul çalmasıydı. Rush ve Journey grubundan da birkaç müzisyen şarkıya eşlik etti. Daha önce oldukça politik olduğunu belirttiğimiz, grubun son dönemde sık sık çaldığı bu şarkıyı bı törende de ve yine sonda çalmaları PJ’in politikadan uzak duramayacağının kanıtıydı. Kimi şarkıların sözlerini gündeme göre sıklıkla değiştiren Eddie’nin şimdi de değişiklik yapacağı belliydi. Ekledikleri “göçmen kampı/refugee camp” ve  çok net anlaşılmasa da“turuncu saçlı adama dikkat edin” sözcükleriydi. Trumpla dalga geçmek için söylenen türlü betimlemelerden biri olan “turuncu adam” sözü aslında sert olması kadar yakışıksız. Konuşmalarda Trump isminin dillendirilmediği düşünülürse çocukça bile denebilir. Ancak milyonlarca Amerikalının, Trump için -Erdoğan için olduğu gibi – böyle yakışıksız sözcük kullandığı ve deyim yerindeyse bu şekilde dayanışma içine girdikleri de bir gerçek. Sonuçta bir rock şarkısı sırasında, özellikle orada gündeme selam etmek, seyirciyle böyle de paslaşmak PJ’in tercihi ve aslında imzası.

Politik duruşları liberalizm koksa da yaşamımızın kimi dönemlerinde bizleri bir anlamda kurtarmış olan nice dostumuzla da politik olarak benzemediğimiz, hatta çarpıştığımız bir gerçek. Bu törenin takdim kısımlarını izlemeye ancak, dünyanın geldiği noktada PJ’in politik duruşunu merak eden veya önemseyenler zaman ayırabilir. Yoksa sevdiğimiz müzisyenlerin birkaç sözünü canlı canlı dinlemek, şarkılarıyla keyif diyarlarına gitmek dışında takmadığımız ödül törenlerini niye izleyelim? Tüm bu karalamalardan da anlaşılacağı gibi hem ürettikleri hem de görüşleriyle dünyayı daha güzel bir yere taşımak isteyen sanatçılara çok ihtiyacımız olduğu için olabilir mi?

27 yıldır bizi müzikleriyle besleyen, nice anımıza, çalışma gücümüze izini bırakan Pearl Jam üyelerine sevgiyle…

Not: Atlantik Plakları’nın ve RRHF’in ortağı Ahmet Ertegün’ü de müziğe katkılarından dolayı saygıyla anarken yıllardır kafamızı kurcalayan bir konuyu da hatırlamamak mümkün değil. Müzik dünyasının bu denli içinde olan birisi, 83 yaşına kadar yaşamasına rağmen sevdiğimiz müzisyenleri ancak televizyondan dinleyebildiğimiz için kahrolan bizleri düşünerek neden Türkiye’de konserler organize etmemiştir? Bu soruyu yeniden hortlatan elbette tüm tören boyunca önemi ve ondan alınan keyif vurgulanan “canlı müzik”. Bunun yanıtı elbette ülkemizin ekonomisiyle, organizasyon yapacak şirketlerin olmayışıyla da ilgili olabilir ancak, Ertegün kadar etkin bir müzik adamının istese bu zorlukları aşabilmiş olacağını düşünmekten de kendimizi alamıyoruz. Ortadoğu işgalinden kaynaklı güvenik sorunu nedeniyle müzisyenlerin konserlerini iptal ettiği bir dönemdeyken elbette bu soru PJ denince gittiğimiz gençliğimizin sesinin bir yankısı. Yoksa gelecek için elbette canlı konserlerden fazlasını; barışı ve adaleti istiyoruz.

Özgür Keşaplı Didrickson

Bunu paylaş: