Anonim Shakespeare – Cennet Akıncı

Anonim Shakespeare*

Bugüne kadar yazdıklarını sanatın her dalında icra ettiğimiz ünlü İngiliz yazar William Shakespeare hakkında ‘Kim?’ sorusunu soran bunu basit, sade ve diğerlerinden hiçbir özelliği olmayan bir sahnede anlatan tartışmayı, yargıyı bize bırakan, yönetmenliğini Roland Emmerich’in üstlendiği 2011 yapımı Anonim, belki de gerçekliği asla olmayan ama bu gerçekliğe inanılan bir düşünceyi sorguluyor.

“İşte çağın ruhu, alkışlar, neşe sahnemizin güzelliği bu. İşte Shakespeare’miz göster kendini, bizim Shakespeare’miz tamamen bizim öyle değil mi? Oyunları en çok sergilenen isim, tam otuz yedi oyun yazmış yanında yüz elli dört tane sone ve birkaç naratif şiir ve bunların tamamı İngiliz dilinde insanlın en üstün ifadeleri olarak bilinir. Yine de evet yine de Shakespeare’nin kendi eliyle yazdığı bir tek belge bu güne kadar nedense bulunabilmiş değil. Dört yüz yıldır ortada bir tane bile yok. Bir eldivencinim oğlu olarak dünyaya geldi, doğum yılını kimse bilmiyor, tek donanımı Grammar Okulu’nda aldığı eğitimdi ve Londra’ya gitti, orada söylenceye göre oyuncu oldu hatta üstüne oyun yazarı. Öldüğünde henüz elli iki yaşındaydı, geride bir eş ve iki kız çocuk bırakmıştı. Onlarda Shakespeare’nin kendi babası gibi apaçık birer kara cahildiler, vasiyetinde ikinci kalite yatağını eşine bırakmıştı ama nedense orda ne tek bir kitabın adı geçiyordu ne de el yazmasının… Evet, Shakespeare’miz resmen bir sır, bir hayalet. Size çok farklı bir hikâye anlatacağım, daha karanlık bir hikâye, tüy kalemler kılıçlar, güç, kudret ve ihanet. Fethedilen bir sahne ve düşen bir taht…”

Kelimelerle ve insanlarla mücadele etmek zorunda kalan bir yazarın hayatını, merak edilen tarafını bu paragrafla soran anlatıcı belki de filmde hepimizin merak ettiği noktaları onun hayatını sahne dışına çıkartarak başlıyor sorgulatmaya. Yanında sadece tüy kalem ve boş kâğıt taşıyan basit bir eldivenci oğlu mu, oyunların kendisine ait olduğunu söyleyen fakat yazmayı dahi bilmeyen William Shakespeare mi, yoksa oyunları yazan fakat bunları kendi adıyla ifşa etmeyen bir üst tabaka lordu mu?

Her dibe çöküşte yaşanılan heyecan ve alkış tufanı yanında, sokak tiyatrosunu her zaman saray tiyatrosundan daha etkileyici, daha gerçekçi ve daha ilerici olduğunu düşünüp amacı sadece bir sanat icra etmek olan Shakespeare. Yazdığı çoğu oyunun saray tarafından kışkırtıcı bulunduğu halde onca insanların tek bir güce, tek bir adamın yazdıklarına ve onun fikirlerine ortak olması kelimelerin gücüne ve inanılmaz bir cesarete hayran bırakıyor.

“Oyunda üst tabakayı akıllı hizmetçileri olmasa önlerindeki tabaktan yemek bile yiyemeyecek aptallar olarak gösteriyorsun ve sanat siyasi olmalıdır, öyle olmazsa sadece süs olur sanat mesaj vermezse ayakkabı yapmaya benzer ve sen ayakkabıcı değilsin haksız mıyım?” diyerek dönemin sanat anlayışını belirten filmde yapılan işin ne kadar da zor olduğunu ve günümüzde de hala böyle bir zorluğun olduğunu düşündürtüyor. Shakespeare’nin oyunları halkın sahnedeki gerçekliği göz ardı edemeyecek kadar sahiplenmesi ve en başında isimsiz olarak sergilenen oyunları tamamen hayatlarından bir parça olarak görmesi aslında sanatın halk için yapıldığının bir göstergesidir.

Anlatıcının filmin sonunda “hikâyemiz bitti ama şairimizinki bitmez onun eserleri daima yaşayacak onlar taştan değil, dizelerden yapma. Nefeslerimiz kelimelere hayat verdikçe anılacaklar, bizler nefes aldıkça…” diyerek Shakespeare’nin sanatını öven ama hala akıldaki soru işaretlerine net bir cevap verememesinin yanında sanatın yalnızca insanlar arasında var olabileceğini belirtiyor.

Gerçeği asla bilmeyecek, duymayacak ve görmeyecek olsak da her zaman merak edilen biri olarak kalacak Shakespeare’in birçok oyunu onun adıyla izlenirken, onun adına yapılmış ve yapılacak olan filmler ve yazılanlar hatta konuşulanlar eserlerinin yanında hep bunu sorgulayacak ve en sonunda olduğu gibi kabullenmeye devam edecekler.

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi100

Bunu paylaş: