Babamın Sesi’nde Kürt Kadınının Temsili – Selin Süar

Babamın Sesi’nde Kürt Kadınının Temsili*

Maraş Katliamına tanık olduktan sonra şehirden ayrılmış ve süreç içinde parçalanmış bir ailenin hikayesini anlatan Babamın Sesi, İki Dil Bir Bavul’un ardından Kürt sorununa eğilen ve parçalanan ailelerin yaşadıklarını güçlü mesajlar üzerinden aktaran minimalist bir bağımsız sinema örneği olarak festivallerin ardından vizyondaki yerini aldı. Zeynel Doğan ve Orhan Eskiköy imzalı film, ağır ilerleyişine rağmen merak uyandıran bir kurguyla izleyiciyi içine çekiyor. Çalışmak için evinden yıllar yılı uzakta kalan bir babanın, eşi okuma yazma bilmediği için mektup yerine ses kasetleri yolladığı aile ocağına olan hasreti, uzaktan da olsa çocuklarının yetiştirilmesi konusunda eşine tavsiyeleri, çocukların zaman içerisinde yaptığı tercihler ve annenin bir başına evin tüm yükünü sırtlanması üzerinden geçmiş ve geleceğe yayılan öykünün çıkış noktası, babasının kasetlerinden birini bulup dinleyen ve bu kasetlerden kendi geçmişini öğrenmek isteyen evin küçük çocuğu Mehmet üzerinden veriliyor. Annenin hasretle geri dönmesini beklediği “dağa çıkan” oğlu Hasan nedeniyle sessiz bir yasta olması, Mehmet’i de endişelendiriyor ve hamile eşini bırakıp annesinin yanına gelen Mehmet, adeta annesinin kendisini dışlaması ve geçmişini bilmemesi nedeniyle babasının sesini aramaya başlıyor.

Oğlu Hasan gibi başkaldırıp dağa çıkmayan, ancak diğer oğlu Mehmet çağırdığı halde onların yanına gitmeyip topluma karışmak için de herhangi bir gayreti olmayan Bâse üzerine atfedilen pek çok ayrıntı görmek mümkün. “Ana” üzerinden şekillenen bütün kimliksel değerler, kurak topraklarda yapayalnız kalmış bir ağacın görüntüsüyle simgeleştiriliyor. Uzaktaki eşinin eleştirileri, atadan yoksun kalma durumu ve soy devamını sağlayacak iki oğlunun farklı tercihleriyle baş başa bırakılan araftaki kadın figürü, Kürtlerde kadın kimliğine de yansıyor. Öyle ki, Hasan’ın kardeşine yolladığı mektupta, unutulmaya yüz tutan Kürtçe kelimeler, deyimler ve atasözlerini öğrenmek isteyişi yine kutsal kadın figürü ve dili bilen anne üzerinde yoğunlaşıyor. Fransız rahip ve Kürdolog Thomas Bois (Lucien Ranbout), Kürt halkında kadın figürünün yerini şu şekilde özetler: “İslam ülkelerinde genel olarak düşlenilen şeyin tersine, Kürtler’de kadın, erkekle eşit tutulmaktadır. Kadın peçe takmaz. Evin işlerini yönetir. Para kesesini kadın taşır ve ev harcamalarını kendisi yapar. Harcamalarda özgürdür. Bir yabancı eve geldiğinde, kadın topluluğa rahatlıkla girebilir ve kimseyi gücendirmeksizin bazı konuşmalara katılabilir. Kürt erkeğinin, gerçekte her şeyde olduğu gibi, karısına güveni sonsuzdur. Ayrıca, kadının engin düşüncesinden de yararlanır. Kürdistan’da çok şarkı söylenir. Kürt kadını şarkılarda kendini bulur. Zira, savaş sarkıları dahil şarkıların çoğu, özellikle de aşk şarkıları, kadınlar tarafından söylenmektedir. Uzun epopelerden başka savaşa gidişi anlatan şer ve delal’lerden başka, günlük yaşamlarının bin bir uğraşılarını dile getiren birçok şarkılar vardır. Genç kızların rengarenk halı dokurken ya da ip eğirirken mırıldanarak söyledikleri berdolavi’ler, çıkrıkbaşı şarkıları; genç oğlan ve kızların çıktıkları yayladan (zozan’dan) inerken sırayla dönerek söyledikleri güz şarkıları, konuşmaksızın oynadıkları halk şarkıları’nın birçokları, tambur ve kaval eşliğinde söylenen dilok’lar ve her ezgiden sonra nakarat olarak söylenen, çocuk oyunlarından çıkarılan belite, lori ya da ninni’ler yalınlığı ve tatlılığından dolayı özellikle göze çarpan bir tür oluştururlar.” Annenin, her sessiz telefonda aklına gelen ve unutulmuş kelimeleri aktarışı, köken ve soy arasında yazıya dökülmeyen sesler olarak yerini alır.

Filmde, anne figürünün cehaletine rağmen sağlam karakterli bir duruş sergilemesi, yeni ve eğitimli jenerasyonu yetiştiren Kürt kadınının günümüzdeki yerine işaret etmesine rağmen, eğitimsiz kalışının suçunu ne keskin hatlarıyla devlete, ne de kendi dili dışında eğitim yapıldığı için okuma yazmayı reddeden bir karaktere dayandırmasıyla film, halkların ikilemde kalmasını da Bâse’nin seçimine ve sessizliğine yaslayarak izleyiciye açık uçlu bir seçenek sunuyor.

Bâse’nin siyahtan başka renk giymediği giysilerinin asılı olduğu ve ölen eşinin gerdiği çamaşır ipinin kopmasına müteakip Mehmet’in yeni ip ararken bulduğu kasetler, bir insan ömrünün gördüğü yıkıntıları, anıları ve güzellikleri de beraberinde getiriyor. Kara renk toprak, güç, kuvvet, bazen de keder, yas ve alt tabaka manasına gelir. Siyah tüm renkleri soğuran fiziksel bir yapıya sahip olduğundan; gizli, gizemli, dışa kapalı, bilinmeyen bir anlamı da bulunur. Siyah aynı zamanda mutsuzluk, umutsuzluk, yasadışılık ve hayal kırıklığının rengi olarak kabul edilmektedir. Bâse’nin giydiği siyah aynı zamanda büyüklüğü, gücü gösteren bir simge olarak da kullanılır. Üzerine geçirdiği kıyafetler üzerinden Bâse, böylelikle Kürt kimliğinin geçmişine, bugününe ve geleceğine referans sağlamaktadır.

Bâse’nin  Suskunluğu

Konuşmak, ailenin ve ulusun ayırt edici özelliği olarak karşımıza çıkar. İnsanlar, tarihsel ve toplumsal bir varlık olduğundan dil aracılığıyla ilişki kurup dil aracılığıyla çevrelerini anlamdırılar. Sonuç olarak bireyin benliğinin gelişmesinin başat nedenleri arasında dil yeteneği gelmektedir ve birey, ancak kendi diliyle toplumun bir üyesi olmaktadır. Anadil olmaksızın toplumsallaşma aile, gelenek, töre, kültür ve devletten söz etmek imkansızlaşmaktadır. Saim Sakaoğlu’nun Anadolu-Türk Efsanelerinde Taş Kesilme Motifi Ve Bu Efsanelerin Tip Kataloğu adlı eserinde taş kesilme motifinden bahsedilir. Eserde, “Dil bir bakıma hem bir toplumsal kurumdur. Kırsal kesimde kadınların sosyal ve ekonomik bağlamda yaşadığı zorluklar karşısında bir kurtuluş yolu olarak, suskunluğun başka bir biçimi olan ‘taş kesilme’ motifi bilinmektedir. Taş kesilme motifi, efsanelerde zor durumda kalan gelinlerin, kadınların bir kurtuluş yolu olarak, Allah’a dua etmesi sonucunda taş kesilmeleridir. Mesela, gelin adayının yolu, gelinin diğer aşığının adamları tarafından kesilir. Gelin dua eder ve taş kesilir. Bu efsanelerde amaç ders vermektir.” olarak belirtilir. Bu bağlamda Bâse’nin Türkçe karşısında suskun kalışı, kendisine/ailesine uygulanan baskıların ve zorbalığın karşısında tavır alarak dilsizliği seçmesiyle gerçekleşir.

Kuşaklar üzerinden tarihsel gerçekliklerin yansıtılması, zaman içerisinde değişen kadının konumu ve ‘öteki’leştirilen kadınlar ekseninde yer alan, ana akım sinemanın hareketliliğinden uzaklaşıp salt gerçeklikleri başarıyla işleyen Babamın Sesi, Kürt kadınının sinemadaki temsili üzerinden de başarılı bir perspektif sağlıyor.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergiocak2013

Bunu paylaş: