Sonun Hikayesi – Cihan İpekçi

Sonun Hikayesi*

Behçet askerden yeni dönmüştü. Tuhaf bir insandı Behçet. Pek arkadaşı yoktu. İçine kapanık, özgüvensiz  bir ruh hali vardı. Mahallenin bakkalına ekmek almaya gittiğinde bile parasını ödeyip “hayırlı işler” demekten öteye gitmezdi iletişimi esnafla. Zamanla herkes alışmıştı onun bu haline. Askerden döndükten sonra da pek bir şeyin değiştiği yoktu Behçet’te. Yine içine kapanık, durağan ruh haline biraz da depresiflik eklenmişti. Hepsi bu. İşletme fakültesini bitirdikten sonra vakit kaybetmeden askerliği aradan çıkarmanın rahatlığıyla iş aramaya koyuldu Behçet. Özel bir şirkette aradığı işi buldu ve çalışmaya başladı. Burada çalışmak da bir şey değiştirmedi Behçet’te. Görevini yapıyor, işe geç kalmıyor, işini aksatmıyordu. Kimseyle gerekmedikçe diyalog kurmuyordu. Ta ki Pervin’i tanıyana kadar.

Pervin; Behçet ile aşağı yukarı aynı yaşlarda, şirkette sekreterlik yapmak üzere yeni işe başlayan bir kadındı. Güzel bir kadındı Pervin. Neşeli, akıllı ve biraz da ketum… Uzun boyluydu Pervin. Ve hafif makyajın yakıştığı bir yüzü vardı. Pervin’in yüzüne baktığınızda;  uzun ve dalgalı kızıl saçlarıyla, kahverengi gözlerinin ahengine kapılarak, batmakta olan güneşin çöle vurduğu yansımayı görürdünüz. Behçet de bunu görenlerden biriydi. Ve etkilenenlerden.

Her akşam olduğunda, Behçet dualarına bir dua daha ekliyordu: Bir an önce sabahın olması… Ama suç işlemiş birinin affedilme duası gibiydi Behçet’in duası. Zaman geçmek bilmiyordu. Sabahlar olmuyordu. Hele işe gidemediği tatil günleri tam bir işkence gibiydi. Behçet hep onu düşünüyordu. İşe gittiğinde onu görünce nefes alamıyordu. Kalbi tüm vücuduna işkence edercesine çarpıyordu. Ne çocukluğunda, ne gençliğinde pek yüzü gülmeyen bu adamın Pervin’i her görüşündeki anlamsız gülümsemeleri, bir bebeğin gülüşüne eşdeğerdi. Çalışırken hep onu görmek için bahaneler üretiyordu Behçet. Sudan sebepler buluyordu. Onu görmediği zamanlardaysa hep onu düşünüyordu. Yemek yerken onunla karşılıklı yediklerini, yolda yürürken elini tuttuğunu, uyurken onun gözlerindeki derinliğe daldığını hayal ediyordu.

Korkuyordu Behçet. Hiç böyle hisler yaşamamıştı. Hiç kapılmamıştı aşk seline. Ama onu hayal ettiği zamanlar yüreğinde, beyninde  o kadar çok yer kaplıyordu ki, korktuğu anlar; ani bir esintinin dalgaları kıyıya vurup hemen geri çekilmesi gibiydi.

Pervin hırslı bir kadındı. Sürekli en iyiyi istiyordu. Bir çok insan gibi. Ama o hep daha fazlasını istiyordu. Fakir bir aileden gelmişti ve lüks, gösterişli bir hayat ve bütün bunları kendine verebilecek mükemmel bir erkek. Pervin de ilgilenmişti Behçet’le. Onun durağan hali, içine kapanık hali gizemli bir hava oluşturmuştu Pervin’de. Akıllı bir kadındı ve Behçet’in ona olan ilgisini fark ediyordu. Onun da içi ısınıyordu Behçet’i her gördüğünde. Canı bir şeye sıkılmış olsa bile; ki bu pek imkan bulmazdı. Çünkü hiçbir şeyin canını sıkmasına izin vermezdi Pervin, yüzünde hep bir gülümseme olurdu. Behçet’i gördüğünde daha sıcak bir gülümseme yerleşirdi yüzüne. Birlikte bir kahve içtiler ve birbirlerini daha yakından tanıdılar. Kısa süre sonra evlenmeye karar verdiler. Behçet artık çok mutluydu. Daha dışa dönük, neşeli, sohbet eden ve sohbeti sevilen biri haline dönüştü. Pervin kesinlikle çok iyi bir hayat istiyordu. Bunun için şartları hep zorluyordu. Evlenirken oldukça lükse kaçmışlardı. Bu durum Behçet’te mutluluğun verdiği sarhoşlukla pek bir etki uyandırmıyordu. Evlilikleri mükemmel gidiyordu. Fakat Pervin in sürekli artan lüks istekleri, şımarıklıkları içten içe yoruyordu Behçet’i. Pervin sürekli zorluyordu Behçet’i. Her durumda her koşulda en mükemmeli istiyordu. Behçet yetişemez olmuştu artık ona.

Geliri giderinden çok olunca Behçet çaresiz kalmıştı. Çalıştığı şirketin kasasından para çaldı. Aslında her zaman dürüst ve güvenilir bir karaktere sahipti Behçet. Ama değişen dünya, karısının istekleri, yaşam koşulu onu buna zorladı. İkilemde kaldı hırsızlık yaparken. Yanlış yaptığını biliyordu. Ama ne fayda! Mecburdu… Hırsızlığı yapanın Behçet olduğu kısa sürede anlaşıldı. Ve hapse girdi. Karanlık odalarda, soğuk duvarlarla baş başa kaldı Behçet. Yine nefes alamıyordu. Ama bu kez aşık olduğundan değil özgürlüğünün elinden alınmış olmasından.

Korkuyordu. Bu kez sonunun ne olacağını bilemediğinden… Yapayalnızdı. Yine… Yeniden… Güvendiği, hayat yoldaşı sandığı karısın yüzünden hayatı alt üst olmuştu.

Pervin ise hayatına devam etme kararı aldı. İlk işi  Behçet’ten boşanmak oldu. Avukatı aracılığıyla boşanma evraklarını yollamıştı hapishaneye. Kendisi bile gelmemişti. Bu daha da çok yıktı Behçet’i. Pervin Behçet’ten boşandıktan sonra zengin ve dul bir adamla evlendi. Behçet ise hâlâ bir son olduğuna inanıyordu. Umutla. Bu hikayenin bir sonu olacaktı. Yıllar sonra bile olsa. Mutsuz bitecek olan bir son…

*https://issuu.com/azizm/docs/edergiekimkasim2012

Bunu paylaş: