Nar Sizin – Abdullah Rıdvan Can

Nar Sizin…* 

Gözlerini ovduğunda saat bire geliyordu. Güneş tepeyi aşmış, artık odasından içeri iyiden iyiye giriyordu. Sinirlendi birden.

-Al işte şuna bak Allahını seversen ya

-Ne oldu gene arkadaş?

-Ne oldusu var mı? Bugün erken kaldırabilirdin beni ama sen hiç oralı olmadın ne yapacağımı bildiğin halde.

-Bak sen dün gece o kadar yat uyu diyen kimdi?

-Bırak şimdi geçmişi sen

-Uyanmadığın zaman da geçmişte kaldı onu da bırakalım da istersen vakit daha da geç olmadan geçiver gideceğin yere.

-Aman be sus biraz. Hadi hazırlan

-Ne hazırlığı?

– Sen de geleceksin. Görünmeyen bir yere saklanır izlersin bizi. Bakalım kız nasıl tavlanırmış görürsün.

-Bak şimdi gene gelmeyeyim diyeceğim yine küseceksin. En son ne olduğunu biliyorsun zaten…

-Ne olmuş en son?

-Ya yine internetten bulduğun kızla buluşmaya gidiyorduk hani. Sen gittin saatlerrce bekledin de kız gelmiş gitmiş snra sana internetten baktım hiç de fotoğraftaki gibi değilsin diyerek beğenmemiş ya seni…

-Gülme öyle içli içli. Hem sus. Bak bu sefer kesin gibi. Hadi düş önüme.

-Bu kaçıncı kız be. İnşallah bu kez olur da beni bir daha yormazsın.

Elindeki limonun da canını okuyarak sıktığı suyunu saçlarına bir güzel yedirdikten sonra geçen seneki liseden kalma kravatını, sırf burdaki liselerin kravatlarına benzemiyor diye değişik görünümlü diye, takıverdi. Hiç adeti değildi ama kızın profil resminde ünlü bir artisin kravatlı fotoğrafını görmüştü bir ara. Kaçar mıydı bu ayrıntı onun gözünden? Şimdi biraz daha mutluydu. Gözlerinin içi gülüyordu. Bulmuştu ilk zaafını kızın. Kız kesinlikle kravatlı erkeklerden hoşlanıyordu. Ama şimdi gel gelelim üçgen mi bağlayacaktı yoksa öyle diktörtgen gibi görüken genelde liseye yeni başlamış yavrucakların bağlamayı bilmeyişleri halini mi yapacaktı? Üçgen bağlamalı ve düzgünce kemer hizasına kadar indirmeliydi kravartın ucunu. Neyse ki çok düzgün bağladı kravatı. Kız ilk önce buna vurulacaktı besbelli. Çekti ceketi üzerine. Omuzlarını şöyle attı bir geriye doğru. Ayakkabılarını hohladıktan sonra geçiriverdi ayaklarına. Sonra döndü yanındakine.

-Sen istersen biraz paspal gel. Zaten görünmeyeceksin ya sorun yok. Ama yine de benden iyi olmamak kaydıyla iyi giyinebilirsin.

-Sen devam et hadi kardeşim bana aldırma. En yakışıklı sensin zaten bana birşey kalmadı merak etme sen.

İçinden, ama kıs kıs, gülerken son bir kez kravatını düzeltti ve yola çıktı. Gideceği kafeyi önceden belki on kere herhangi bir kız için eskitmişti. O yüzden pek tanınmak istemiyordu. Saçları da kuruyup zamk gibi olduktan  sonra elleriyle şöyle bir kontrol ediverdi sertliğini. İyiydi.

Kafeden içeri girdiğinde etrafta tüm gözler ona dikilmişti. Artık daha da güveniyordu kendine. Baksanıza herkes dönmüş kimdir bu gelen beyzade diye bakınıp duruyorlardı. “Eh” dedi içinden “gördün mü nasıl da etkiledim girdiğim anda.” İçine kıpır kıpır bir gülümseme yerleşti.

Sonra burada sınıf arkadaşlarının olabilme ihtimalini hesaba katarak çok az görünür bir köşeye çekildi. Bu köşede duranları çok dikkat edilmezse göremezdi kimse. Sınıfta zaten pek seveni de yoktu. Yeniydi ne de olsa. “Aman” dedi bir an. “Neyse ne! Şimdi gelen kızla evlenirim belki de zaten okul bu sene bitiyor. Bende resim yeteneği hat safhada. Bir resim galerisine kapak attım mı iş tamamdır.” Ama önce sınava girmesi gerektiğini biliyordu. “Neyse” dedi. “Gireriz. O iş de kolay.”

İlerden bir kız masaya doğru yaklaşıyordu. Hemen yan masada da yanında getirdiği arkadaşı vardı. Kaş göz yaptı kız gelince bakmasın diye. Masaya yanaşınca tebessüm ederek konuşmaya başlayınca bizimkinin nutku tutuldu.

-Taylan?

-Yeşim?

Kız hiçbirşey demeden hala yüzündeki o saçma gülücükle oturuverdi masaya. “Allah allah” dedi içinden. “Hala gülüyor ya. Ne var ki suratımda? Acaba limonun çekirdeği mi kaldı ne?”

-Profil resminizdeki kadar varsınız.

Nasıl bir girişti bu ya. Ne demek kadar… Ulan ama kız haklı, babaannemin fotografını bile yirmilik gösteren proğramları var adamların.

-Siz de öylesiniz.

Altta kalmamalı kızın dengi cevaplar vermeliydi. İk andan şımartmak olmazdı. Nesine lazım sonra başına çıkardı.

-Lise son sınıf değil mi?

-Evet. Sizin?

-Lise son benim de.

-Ya öyle mi? Ne yapmayı düşünüyorsunuz okuldan sonra?

-Üniversite sınavlarına gireceğim. Tıp istiyorum.

-Bir de tıppa soralım o sizi istiyor mu?

Bir kahkaha koyuverdi Yeşim. Taylan böylesine basit espiride güldüğü için Yeşim’in zekası hakkında bazı ön yargılar kazandıysa da ilk golü atmıştı. Kızlar komik erkeklerden hoşlanırlardı. Ama aklı hala kravattaydı. Niye birşey dememişti ki daha?

-Haklısınız bir de ona sormak gerek. Ama derslerim iyi sınavlardan da iyi notlar alıyorum. Yani hangi şehri tercih edeceğime bakıyor herşey.

Çok emin kendinden, çok. Pek sevmem böyle bildik bildik konuşan kızları diye geçirdi içinden Taylan.

-Ben de ressamım

Niye beklemedi sormasını ki Yeşim’in. Hay Allah al sana kendini beğenmişlik. Ama olsundu belki iyi bir girişti. Tepkisini görmek lazım.

-Ya öyle mi? Ne çiziyorsun?

-Resim

Yine bir kahkaha patlatıverdi Yeşim. Taylan artık emindi: Bu kız salak. Ne bu böyle gülüp duruyor ucuz espirilere. Neyse dedi toparlan da git artık zaten çirkin birşeymiş de.

-Ya benim bir görüşmem vardı bir galeriyle ona gidecektim de saat de yaklaşıyor. Kalksak mı?

-En azından bir çay içsek?

El ediverdi bizimkisi garsona. İçinden de bir sürü saçma sapan fikirler geçip duruyordu. Kızın burnu da pek büyükmüş. Saçları çok mat. Yağlı da. Hiç geçmez bu kızla ömür dedi. Parmakları da bayağı iriymiş. Yok yok. Çayı iç sonra topuk diye diye iç geçirirken garson hesap için geldi yanlarına.

-Üç çay. İkisi bize biri de şu yan masadaki arkadaşa.

-Yok yok dört olsun. Biri de şu yanındakine.

Garson çok acayip bir olaya tanıklık ediyordu şu an. Yeşim’in de Taylan’ın da işaret ettiği yer aynaydı. Ve orada kendi gelmeden önce Yeşim’le Taylan’ın yansımaları vardı.

-Ama efendim orada bir masa yok. Orası ayna.

-Sen bize ne diyorsun? Deli miyiz biz abi?

-İsterseniz getireyim ama orada bir ayna var. Siz içersiniz çayların dördünü de.

-Sen dediğimizi yaparsan iyi olur yoksa buranın sahibiyle görüşmek zorunda kalacağım.

Garson gerisin geriye giderken Taylan hafif bir tebessümle Yeşim’i süzdü. “Heh” dedi “tam benlik bir kızmış bu. İyi ki çaya kalmışım yoksa tanıyamazdım.” Masaya çağırsak mı diye bakıştılar bir ara arkadaşlarını. Sonra “biz bize iyiyiz böyle” bakışı attı Yeşim. Yan masada çaylarını içip onların bu mutlu  hallerini  izleyebilirlerdi.  Buna  izin  vardı  ama  gelmesinlerdi. Taylan sözsüz geçen bu son sahnede birbirlerini anlayabildikleri için daha da mutlu olmuştu.

-Kravatını dikdörtgen bağlayan erkekleri de pek severim.

Taylan bir baktı ki kravatı üçgen. Hemen telaşla kıvırmaya başladı.

-Ben zaten dikdörtgen bağlarım da arkadaş işte, böyle üçgen biliyormuş o bağladı deyip pişmiş kelle gibi sırıttı Taylan.

Sonra aynaya dönüp “hep senin yüzünden” bakışı attı kendine. Yeşim de aynaya bakarak kendi kendine tebessüm ediyordu ki garson çayı bırakıp alelacele gitti. Korktu da.

Çay bitince sözleşip ayrıldıktan sonra bir daha pisikiyatrist Neriman Hanım’ın özel muayanesinin koridorunda karşılaştılar. Yeşim Taylan’ı orda gördüğünde suratını büzüştürüp uzun burnundaki sivilceleri görmüşçesine iğrenerek baktı. Taylan da “ulan daha önce böyle birini gördüm ama benim birlikte olduğum kızlardan biri gibi geldi ama ben böyle turşu suratlı biriyle otobüste bile yan  yana gelmeye dayanamazdım” diye iç geçiriverdi bir an. Sonra aynaya dönüp kravatını düzelttikten sonra “ulan nerden çıktı bu kravat sevdası da anlamadım ha neyse” deyiverip Neriman Hanım’ın odasına girdi.

Hikayeyi Neriman Hanım’a da anlattık. Taylan duymadı ama. Neriman hanım Taylan’ın ilkokul aşklarını, ne kadar başarılı bir ressam oluşunu, o kulağı kesik ressamı rüyasında görüp ondan ders aldığını dinler gibi yaparken aslında bizimle beraber Taylan’ı hikayesini okuyordu. Kafa sallaya sallaya seansı bitiriyordu ki Taylan son bir soru daha sorup çıkacağını söyledi. Neriman Hanım da soru bekleyen yüz ifadesi takınıp Taylan’ın ağzından çıkacak kelimeleri bekledi.

-Sen mi hoşlanıyorsun yoksa bu kravattan yahu? Kim taktı bunu benim boynuma?

Neriman Hanım son tetkikleri de yaptıktan sonra hastalığını saptadı: narsizm. Taylan’dan sonra içeri Yeşim girerken Taylan suratını öbür yana çevirdi. Yeşim de burnunu kapatarak geçip Neriman Hanım’ın odasına atıverdi kendini.

Yeşim’in ilk aklından geçen “o ne topuzdu öyle, yakışmamıştı, maymuna çevirmişti Neriman Hanım’ı o saç” diye, içinden ama kendine, söylediği sözlerdi.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergisubat2012

Bunu paylaş: