Kapitalist Böcekler Her Zaman Haklıdır! – Melih Öncel

Kapitalist Böcekler Her Zaman Haklıdır!* 

Dogma, fikir oluşumunda akılcı düşünceden ziyade otorite talep eder…

Bertrand Russell

 

Kapitalist düşünce her zaman kendini haklı görür. Belki de diğer tüm akım ya da teorilerden en belirgin şekilde farklı olduğu noktalardan biri de budur. Sorgulamaya kapalıdır, farklı bir yola sapmaz ve yenilenmeye ihtiyaç duymaz. Kapitalist düzen her zaman haklıdır!

Ve çıkarcıdır! Kendi çıkarlarını korumak adını kılıktan kılığa girer; her ortama ayak uydurur. Asla durmaz; daha da ileri gider ve içine girdiği ortamı kendi doğrularına göre değiştirmeye başlar. İnsanları etkiler ve onları kendisini hayatta tutacak şekilde yaşamaya zorlar. Ve sen tüm hayatını bu doğrular ışığında yönlendirmeye başlarsın. En sonunda unutursun… Farklı bir yolu var mıydı yaşamanın? Etrafımızda yanlış giden bir şeyler var mıydı? …Doğru görünmeye başlar her şey; her şey ezber olur çıkar…

Kapitalist sistemin bu dogma yapısı hepimizi ele geçirir. Tepeden tırnağa, tüm yaşamlar artık bu sisteme göre hareket eder.

Hikayemiz, yazarın da içinde bulunduğu bir dünyada geçiyor. Böceklerle dolu bir dünya. Farklı ulusların, ırkların ya da düşüncelerin olmadığı; sadece tek tipte böceklerin yaşam sürdüğü küçük bir dünya. Elbette farklı karakterler de var bu dünyada. Yazarımız, hikayenin kolay anlaşılır olması için böcekleri karakter özellilerine göre adlandırmaya karar veriyor. Örneğin en yaygın olan böcek tipine “tek-doğru böceği” ismini veriyor. Bu karakter yapısındaki böcekler, hayattaki tek doğrunun her zaman kendileri olduğunu düşünür ve buna sonuna kadar inanırlar. Kendilerinden sonra ise sevdikleri insanlar ve  onların  doğrularını savunmaya değer bulurlar.

Hikâyemizdeki tek-doğru böceği uyanıyor ve banyoda aynaya bakıyor.  Aynadaki görüntüsünü o kadar beğeniyor ki! Çok yakışıklı ve karizmatik. Yeni aldığı kıyafetleri geçiriyor üstüne. Daha da çekici hissediyor kendini. Bu dünyadaki kıyafetler ve moda anlayışı her zaman aynı tasarımcı böcekler tarafından  tasarlanıyor  olsa  da,  o  kendini  hemcinslerinden  biraz  daha üstün görüyor. Son hazırlıklarını da tamamladıktan sonra işe gitmek üzere evinden çıkıyor.

İşte yeni bir gün daha. Yazara göre birbiri ile aynı olan diğer günlerden hiçbir farkı yok. Zaten artık günler arasında bir fark olup olmadığı sorgulanmıyor bile. Bu dünyada ekonomik düzen “kapital böcekler” tarafından düzenleniyor ve yönetiliyor. Geriye kalanlar, kapital böceklerinin belirlediği iş tanımları içinde (ya da dışında –başka bir değişle onlar ne derse-) onu yapıyorlar. Kapital böceklerinin gücü banka hesaplarındaki para arttıkça daha da artıyor. Bu güç, onların kendi doğrularını etraflarına daha da baskıcı bir şekilde kabul ettirmelerine ve kendilerini sorgulanamayacak bir konuma getirmelerine yardımcı oluyor.

Yazarımızı bu hikâyeyi anlatmaya iten sebep ise kendisini artık sadece tek- doğrular ile çevrelenmiş olarak hissetmesidir. Nereye baksa sosyal yaşantıda kimseyi umursamadan hareket eden bu böcekleri görür. Kurallar onlar için önemsizdir ve diledikleri gibi hareket etmelerini engelleyici hiç bir koşul adeta yoktur. Sosyal veya kurumsal değerler toplum tarafından yaratılmış olmanın yerine sanki başkaları tarafından yönlendirilmiştir. Böcekler hayatlarını adeta bir katalog üzerinde yaşarlar. Davranışları, âşık oldukları insanlar ya da geleceğe dair planları ve hayalleri bireysel olmaktan çok ana görüşe odaklı belirlenmektedir.

Yine de her şey o kadar da iç karartıcı değil. Yazar, çevresinde hayatlarını  devam ettiren farklı düşünce yapılarının da olduğunu bilmekte. Bu karşıt- böcekler her şeye rağmen farklı bir hayat arama düşüncesiyle başlarlar her yeni güne. Okur, tartışır, karşı çıkar ve fikir üretirler; romantik bir biçimde hayalini kurdukları yaşama kavuşmak için. Buna rağmen hayatta kalmak için birer işe gereksinimleri vardır. Tıpkı hikâyemizdeki karşıt-böceğin sadece yaşama tutunmak için hayallerini bir kenara bırakıp kapital-böceklerden birinin bünyesi altına girmesi gibi.

Tek-doğru çalıştığı binanın önünde karşıt-böceğe rastlıyor. Pek hoşlanmıyor bu yeni tipten. Öncelikle dış görünüşü modern yaşamın standartlarına hiç de uymuyor. Küçümser bakışlarla bu eski tasarım kıyafetleri nerden bulduğunu merak ediyor. Sadece dış görünüşüyle bile saygıyı hak etmiyor diye düşünüyor. Ve tek-doğrunun karşıt-böceği tamamen yok sayması ve konuşmaya değer bulmaması için bu yetiyor. Ama yine de aynı yerde çalışmak durumundalar ve zoraki bir şekilde selamlıyorlar birbirlerini.

Günün sonuna doğru “kapital” tüm çalışanları bir araya topluyor ve onlara çalışma saatleri ve günleri ile ilgili olarak yaptığı yeni düzenlemelerden bahsedeceğini söylüyor. Bugüne kadar çalışma koşulları ile ilgili bazı sorunlar olduğunu kabul ederek söze başlıyor. Kendinden emin bir şekilde herkesi mutlu edecek bir takım düzenlemeler yaptığından bahsediyor. Yeni düzenlemeden bahsederken kimse sesini çıkartmıyor –yazar bugüne kadar kapitale karşı kimse sesini çıkartmış mı bilmiyor-.

Çoğu çalışma ortamı gibi burası da genelde tek-doğrularla dolu. Ancak yine de birkaç tane karşıt var ve hikâyemizde ki karşıt böcek artık dayanamayacağını hissediyor. Peşinden kimse gelir mi bilmiyor ancak bir şeyler söylemek zorunda olduğunu hissediyor. Neredeyse kapitalin sözünü kesip başlıyor konuşmaya. Yapılan değişikliklerin yeterli olmadığından bahsediyor ve eksik kalan yönlere dikkat çekiyor. Tek-doğrular şaşırmış halde görünüyorlar. Ama kapital hiç de hazırlıksız yakalanmışa benzemiyor. Öncelikle bu ilk dalgayı sakince geçiştirmeye çalışıyor ve kendi bildiği doğruda cevaplar veriyor. Bunları yeterli görmemiş olacaklar ki iki üç karşıt daha söze atlıyor ve tartışmaya katılıyor. İşte bu nokta da kapital sinirleniyor. Artık sakin bir tavır sergileyemiyor. Ses tonu yükseliyor ve diğerlerinin konuşmasına fırsat tanımadan arka arkaya bir dizi neden sıralıyor ve örnekler veriyor.

Kapitalin verdiği örneklere sadece daha önceden yapılan yanlış uygulamalardan ibaret. “10 yıl önce” diyor, “10 yıl önce bu koşulların hayalini bile kuramazdınız!”. Yeni talepler karşısında iyice sinirleniyor ve devam ediyor. “Bu koşulları siz kabul ettiniz. Ve şimdi gelip şikâyetçi oluyorsunuz! Burası bir işyeri ve çalışmak zorundasınız!”. Bu söylemler normal bir bireyi daha da kızdırmalı diye düşünüyor yazar. Eski ve yanlış bir uygulama üzerinden savunma yapmak ve bu konuda ne kadar da haklı olduğundan bahsetmek yetmezmiş gibi diğer tüm herkesi zorlayıcı bir tavırla şükretmeye yöneltmesi kabul edilemez görünüyor.

Ancak kimseden ses çıkmıyor. Bu sabah ayna karşında kendini beğenen tek- doğru söze giriyor. Kapitalin ne kadar da haklı olduğunu ve daha fazlasını istemenin doğru olmadığı dile getiriyor. Yazar bu noktada midesine giren  ağrının bu düzene karşı olan sinirden mi yoksa bu tek-doğrunun yaptığı yalakalıktan mı olduğunu tam kestiremiyor. Ancak bu sözlerden daha fazla bir şey de ortaya koyan olmuyor. Kimseden ses çıkmıyor. Kapital arkasına bile bakmadan çekip gidiyor.

Kapitalist düzen sorunlarını hep işçi sınıfına yüklemiştir. Her zaman yukarıdan aşağı doğru itilmiştir sorunlar. Bu düzenden pay alanlar, aldıkları paydan en ufak bir parça bile kaybetmek istemezler. Zengin daha da zenginleşir, fakir daha da fakirleşirken ne yazık ki bizler sesimizi çıkartamaz ve bize biçilen rolde yaşama tutunmaya çalışırız.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergimayis2012

Bunu paylaş: