Filmekimi’nde Meleklerin Payı ve Hayır – Onur Keşaplı

Filmekimi’nde Meleklerin Payı ve Hayır* 

Azizm Sanat Örgütü olarak, kısa filmimiz “Soluş“un, 65. Cannes Film Festivali Short Film Corner kapsamında gösterimi vesilesiyle katıldığımız festivalde izleme olanağı bulduğumuz filmler, nihayet Filmekimi ve -eğer gösterim şansı bulurlarsa- sinemalarda ülkemizde de izleyiciyle buluşacak. Bu filmlerden “Meleklerin Payı” ve “Hayır” özel bir ilgiyi hakediyor.

Dünya sinemasında işçi sınıfı, ezilenler, anti emperyalizm denildiğinde akla ilk gelen yönetmenlerden olan Ken Loach, Cannes’da Jüri Özel Ödülü’nü kazanan “Meleklerin Payı”nda bu kez çeşitli suçlar yüzünden kamu hizmeti cezasına çarptırılmış, toplumdan “dışlanmışlar”ın hikayesini eğlenceli bir seyirlik biçiminde sunuyor. Filmin adı, Britanya kültüründe, özellikle soylular ve burjuvalar için vazgeçilmez bir tat olan viskinin, damıtımı sonrası açılan fıçılarda meydana gelen “kayıp”lara verilen deyimden geliyor. Ezilenlerin, meleklerin bu payına ortak olma fikrinden doğan bir hırsızlık sürecini izliyoruz yüzümüzde büyük bir gülümsemeyle. Film, hiç kuşkusuz “kendini iyi hisset” algısına hitap eden, başarılı bir yapıt, ancak ödül töreni sonrası şu soru aklımızı kurcalıyordu; “eğer bu filmi tanınmamış bir yönetmen Cannes’a yollasaydı bırakın ödül almayı gösterim şansı bulur muydu?”. Bu sorunun cevabı, Loach’un güçlü filmografisinde gizli. Sınıfsal ve ideolojik tavrını, ele aldığı konu ne olursa olsun asla bırakmayan, İspanya İç Savaşı ve İngiliz futbolunu farklı tonlarla olmak kaydıyla aynı siyasal omurgayla sunmayı başaran, tarihinin en muhafazakar döneminde BBC’ye kök söktüren ve en can alıcı saatlerde işçi sınıfının gerçeklerini TVye taşıyan, bir filmiyle belediye yasalarının değişimini ateşlemiş ve daha da önemlisi her siyasi yapıt sonrası izleyilerin muhtemelen kendi aralarında yapacakları tartışmaları senaryosuna yedirerek izleyicisinin ufkunu açan, üçüncü sinemanın en büyük yönetmeninin “dinlenme”ye de hakkı olmalı! Ken Loach sinemasına giriş yapacaklar için kaçırılmaması gereken “Meleklerin Payı”, yönetmene aşina olanların beklentilerini yüksek tutmamalarını gerektiren bir film.

Yönetmenliğini Pablo Larrain‘in yaptığı, Cannes’da Sanat-Sinema Ödülü’nü kazanan “Hayır”, 1988’de, ulusalararası baskılara dayanamayarak başkanlığını halk oylamasına sunmak durumunda kalan faşist diktatör Pinochet‘in, muhalefeti baskılayarak sürdürdüğü “evet” kampanyasına karşı cesur ve yenilikçi biçimde “hayır” kampanyasını yürüten ekibin hikayesini konu alıyor. Dönemin video formatlarına ve renklerine bağlı olarak çekilen filmde, iktidar aygıtının mekanlarında alışılageldik sinematografik çekimlere başvurulurken, başta muhalifler olmak üzere halka dair çekimlerde el kamerası kullanılmış hissi vererek yaratılan “gözetlenme” algısı öne çıkıyor. Siyaseti merkeze alan filmlerin kodlarından olan gerçek görüntülere başvurma konusunda ise film dört dörtlük bir kurgu ortaya koyuyor. Soğuk Savaş döneminde başımıza gelenler göz önüne alındığında benzeştiğimiz, ancak bu gibi referandumlar konusunda ayrıştığımız Şili’nin yakın tarihine dair bu filmden çıkaracağımız dersler de var elbette. Filmin ana karakterleri, “Hayır” kampanyasının başlangıçta sadece Pinochet’in 15 yıllık vahşetine odaklanmasının yetersiz kalacağını, bunun çekimserleri oy vermekten korkmaya yönlendireceği, vahşete tanık olmamış genç kuşak içinse bir şey ifade etmeyeceğini, fakat acıyı unutturmadan umuda, mutluluğa ve birliğe odaklanan bir kampanyanın başarılı olacağını söylüyorlar. Ve belki de hepsinden önemlisi, karanlığın ve gericiliğin alaşağı edilmesinin, aklımız ve ruhumuzda büyüttüğümüz kadar zor olmayabileceğini hissettiriyor film. Belki tek eleştiri, oynadığı filmlerle yüksek bir kalite tutturan Gael Garcia Bernal‘ın, kimi oynarsa oynasın bir gram sapmayan oyunculuğuna getirilebilir. Sonuç olarak “Hayır”, hem ülkemiz solu için, çifte 12 Eylül’le sivilinden askerine umutsuzluk batağına saplayan gericilerimiz karşısında fazlasıyla ihtiyaç duyduğumuz umudu somutlaştırabilmesi, hem de siyaset odaklı sinemanın baş yapıtlarından birini ortaya koyması açısından kaçırılmaması gereken bir eser.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergiekimkasim2012

Bunu paylaş: