Edebiyatımızda Evrim Düşüncesi (1): Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Evrim Teorisi – Osman Bahadır

Edebiyatımızda Evrim Düşüncesi (1): Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Evrim Teorisi*

Hüseyin Rahmi Gürpınar, 1934 yılında kaleme aldığı ve Cumhuriyet gazetesinde tefrika ettiği “İnsan Önce Maymun muydu?” adlı romanında evrim düşüncesine önemli bir yerveriyordu.

Biz bugün 1930’lu yıllar Türkiyesi’ni düşündüğümüzde, bağnazlığın, dogmatik düşüncelerin ve hurafelerin halk içindeki etkisinin artık azalmış olabileceğini düşünebiliyoruz. Böyle düşünmemizde şüphesiz halkını bilimsel düşüncelerle aydınlatmaya yönelmiş bir hükümetin varlığının ve çalışmalarının büyük rolü var. Ancak toplumsal Aydınlanma çok uzun süreli ve çok yönlü bir çabayı gerektiriyor. Bu çerçevede, sadece bilim insanlarının değil, roman ve öykü yazarlarının, şairlerin, tiyatro sanatçılarının vb. halkı aydınlatma çabalarının da belirleyici bir önemi var. Bugünkü düşünsel durumumuz, Cumhuriyet Aydınlanma’sının gerektiği ölçüde toplumsallaşamamış olduğunu ortaya koymaktadır.

Ünlü roman ve öykü yazarımız Hüseyin Rahmi Gürpınar (1864-1944), bu büyük Aydınlanma mücadelemizin öncülerinden biri. Halkın düşünce ve gelenek dünyasını yakından tanıyan Gürpınar, roman ve öykülerinde şaşırtıcı düşüncelerle ve kurgularla okuyucuyu ortaçağ dünyasından kurtarmaya çalışıyor.

Hüseyin Rahmi Gürpınar, “İnsan Önce Maymun muydu?” adlı eserini önce 1934 yılında Cumhuriyet gazetesinde tefrika etti. 27 Eylül 1934 tarihli (yıl 11, sayı 3731) Cumhuriyet gazetesinde başlayan romanın yayını, 113 sayı sürdü. (Bu roman Everest Yayınları tarafından 2011 yılında kitap olarak basılmıştır).

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın bu eserindeki filozof Mualla Lahuti Efendi, bağnaz veya halkı aldatmak için şarlatanlık yapan kimselere karşı hiçbir taviz vermeyen açık sözlü, ilkeli ve cesur bir kimsedir. Mualla Lahuti Efendi’nin bu türden kimselere karşı sürdürdüğü kararlı mücadelesini gösteren olaylar ve bu mücadele sırasında insanları uyarmaya yönelik sözleri ve diyalogları romanda önemli bir yer tutmaktadır.

Her türden dogmatizmi doğrudan hedef alan Gürpınar, kitabında evrim teorisine de büyük bir önem ve yer vermektedir.

Onun şu sözleri, bilim ve evrim gerçeği hakkında ne kadar yalın bir kavrayışa sahip olduğunu göstermektedir:

YALIN KAVRAYIŞ

“(ilimler son sözlerini) söyleyemeseler de uydurmayacaklardır. Tetkiklerinde derin tecrübe usulleri, büyük ihtiyatlarla yürüyeceklerdir. İnsaniyet herhangi bir hakikat derecesine ancak bu sayede vasıl olabilecektir. Çamurdan adam ve kadını dinler mitolojisinin müzesine kaldırdıktan sonra müesses itikatlardan hiçbirine iltifat etmeksizin şimdi bağlantısız, serbest serbest düşünelim. Biz kimiz? Şurada, burada kendi kendine yetişiyor gibi biten ebegümecinin bile kâinat kadar eski bir tarihi vardır. Biz kendi yaradılış tarihimizi bilmiyoruz. Biz ne cennetten kovulduk, ne gökten indik. Biz bu toprağın üzerinde doğduk. Amillerimiz erkek kadın iki insandır. Bu insanlar da gene kendileri gibi insanlardan doğmuşlardır. Şimdi biz neslimizin iptidasını arayacağız, nereden başlıyor.”

Gürpınar, bir başka yerde ise şunları söylüyor:

“İnsaniyetin dini masallarla oyalandırıldığı artık yetişir. Bu dünya ne bir haftada yaratılmıştır, ne altı ayda, ne on senede. Hocam, kulağını bana ver: (…….) Tabakatülarz (jeoloji) âlimleri bu toprağın tarihini gayri müsavi beş bölüğe ayırıyorlar. Ben size jeoloji dersi verecek değilim. Kısaca söyleyeyim ki bu devirlerin de araları milyonlar ve yüz binlerce yıl sürmüştür. Her devrin tabakalarında tesadüf edilen eserler ve müstehaseler (fosiller) delaletleriyle hükümler veriliyor. Birinci devirde balıklar, ikincide kurbağalar, zahifeler yani sürünen hayvanlar, üçüncüde kuşlar ve memeliler, dördüncüde insan görülüyor. Yeryüzünde hayatın ne zaman başladığını takriben bile tayin mümkün değildir. (Gürpınar’ın bu satırları yazdığı sırada yeryüzünde hayatın ne zaman başladığı henüz bilinmiyordu. Canlı varlıkların yaşları radyoaktif bozunmanın, güneş sisteminin ve dünyamızın yaşı ise termonükleer tepkimelerin mekanizmasının keşfiyle anlaşılabilmişti.) Bu hususta kabul edilebilecek bir şey varsa o da soğumaya başlamış olan suların yetmiş derece hararete yaklaşmış olduğu zamandan evvel arz üzerinde hayat olamayacağıdır. Yeryüzünde hayat en basitten, en küçükten başlıyor. Uzviyette gittikçe tekemmül ederek nevilere, cinslere ayrılıyor. Böyle böyle insan vücuda geliyor.”

Aydınlanma edebiyatı, bilimsel düşüncenin halk içinde güçlenmesinin ve yayılmasının en güçlü kanallarından biridir. Hüseyin Rahmi Gürpınar da, genç Cumhuriyetin bir yazarı olarak bu büyük mücadeleye eserleriyle katkıda bulunmuştur.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergiagustos2012

Bunu paylaş: