İki İleri Bir Geri Bile Olamadık – Osman Bahar

İki İleri Bir Geri Bile Olamadık*

Utancımızın 18’inci yılını da geride bıraktık. Utancımız diyorum çünkü Madımak’ta yakılan insanların yakılmasına ortamı hazırlayan sadece Sivas değil, halkın büyük kısmıydı. Daha öncesinde yaşanan nice faili meçhul cinayet, düşündükleri için idam edilenler, işkenceler, darbeler Madımak’a yol açan sebeplerdi. O yüzden Madımak’ı yakan sadece orada olanlar değildi.  Zaten orada olup yakalananlar da gün geçtikçe tek tek birilerini yardımıyla serbest kaldı, kalıyor. O gün cinayet işleyenleri savunanlardan bazıları şuanda Türkiye’yi yönetiyor.

Madımak Türkiye’nin ne ilk ne de son utancıydı. Günümüze baktığımızda ise Türkiye’nin 1993 yılından bu yana da hiç değişmediğini görüyoruz. En azından zihniyet olarak. Bugün yine aynı yoldan gidiyoruz. Yine cinayetler, işkence ile öldürülenler, düşündükleri için hapse tıkılanlar. Bir tek darbemiz eksik. Neyse ki o şimdilik uzak gibi duruyor. Ama tüm bunlara rağmen ağzımızdan demokrasi, gelişmişlik gibi kelimeleri hiç eksik etmiyoruz. Demokrasi dediğimiz şey, aslında bize o kadar uzak ki, yine de bu gerçeği görmezden geliyoruz. Tıpkı o dönemde olduğu gibi. Üstelik hiç ilerleyemeden olduğumuz yerde sayıyoruz.  Bir Ergenekon çıktı, Balyoz çıktı ama hala sonuç yok onlarda da. Ne olduğu, gerçek mi uydurma mı olduğu hala soru işareti. Onlarca faili meçhul cinayetin sorumlusu hala ortada geziyor. Piyonlar yakalandıktan sonra olayın üstü kapatalıyor. Peki, biz nerede yanlış yapıyoruz? Neden yıllar geçmesine rağmen ileri gidemiyoruz? Hatta şu sorulmalı ki, biz nasıl bu kadar çaresiz kaldık ki Allah ya da din ve Atatürk’e sığınmaktan başka 3’üncü yolu bulamadık?

Bunların en büyük sebeplerinden birisi herkesin sadece kendini düşündüğü bir ülke haline gelmemizdir. Aslında en büyük sorun bile diyebiliriz. Bugün hem ideolojik olarak hem de bedenen birbirimizden uzaklaşıyoruz. Her an her yerde kavgaya hazır bir toplum haline dönüştük. Bunu elbette bazı kesimleri hariç tutarak söylüyorum. Türkiye bugün Akp’li-Akp’li olmayan, Müslüman- Müslüman olmayan şeklinde giderek ayrılıyor. 10 yıl önce bile iki farklı görüş oturup tartışabilecek düzeye gelmişken bugün kimsenin birbirine tahammülü yok. Bu durumun bizi ileri götürmeyeceği aşikâr.

İkinci sebep ise hoşgörü eksikliği. 1993’te yakılan insanlar Allah, din, vatan uğruna yakılmadı mı? Hani İslam hoşgörü diniydi? Hani demokrasilerde  insanlar  birbirinin  özgürlüğüne  saygı  gösterirdi.  Biz  hem  demokratik hem Müslümansak çifte kavrulmuş hoşgörülü olmamız gerekiyor. Alevi oldukları için koca ülke tarafından yakılan insanları yakanlar da Kadıköy’de içki içen gençlere saldıranlar da bu hoşgörülü insanlarımızdı. Biri bize hoşgörüyü yanlış anlattı galiba.

Sahi kaç kişi sahip çıktı acaba o gençlere yoksa “zıkkım içsinler” mi dendi? Hani nerede hoşgörü? Bu ülkede neredeyse her gün bir kadın öldürülüyor ve daha niceleri oluyor. Ne yazık ki o hoşgörü bir türlü ortaya çıkmıyor. Çünkü biz, asla bizden olmayana saygı gösteremiyor, onu hoşgöremiyoruz.

Üçüncü sebep ise para. Bugün iktidarın peşinde gezen zenginlerin çoğu herhangi bir ideolojiye bağlı değiller. O çoğunluğun tek amacı “nasıl daha fazla para kazanırım? Cebimi nasıl doldururum” sorusuna yanıt bulmak. Diğer tarafta ekmek bulmaya bile zorlanan güzel insanım ise istikrarın ülkeye faydalı olacağı cümleleriyle kandırılıyor ve oyları alınıyor. Bir de Anadolu insanımızın dinine fazla düşkün olması, oy kullanırken duygusal davranmaya yol açıyor. Ne kadar kötü bir parti olursa olsun eğer Müslümanlığa oynuyorsa zamanla belli bir oy kitlesine ulaşıyor.

Halkımızın artık duygusal tavırla oy vermeye, parayı düşünmeye bir  son  vermesi gerekiyor. Eğer bazı şeyleri aşamazsak bu ülkede daha nice insan yakılır, nice Engin Çeberler işkenceyle ölüme itilir, bugün Kadıköy’de olan saldırı yarın başka yerlerde olur ve bizler bunların arkasından ağlamaya devam ederiz.

Sivas’ta Temmuz Ateşi

Temmuz ayıydı,

35 can, Ellerinde barışın manifestosu yarının türküsünü söylüyorlardı Sivas’talardı ve yalnızlardı

Havada yanık kokusu, Havada kan kokusu vardı

Sivas’ın eti bıçak gibi kesen soğuğu yerini,

zebanilerin körüklediği Temmuz ateşine bırakmıştı Sivas’ta yakılan ateş

kor bir ateş gibi düşüyordu yüreklere 35 can barışa çağırıyorlardı

Temmuz ayıydı, Sivas’talardı Dillerinde barış türküsü Halkı selamlıyorlardı

Aldırış etmeden, etlerini kavuran sıcağa Gülümsüyorlardı

Ve “gel ne olursan ol yine gel“ Diyerek semah dönüyorlardı

Zebaniler insan kılığına bürünmüş Hayvani çığlıklar atarak

Ölüm danslarını yapıyorlardı Sivas’taydı 35 can, yanıyorlardı Kaldırımlar, kaldırımlığından utanmış Evler, evliğinden utanmış

Ağaçlar, ağaçlığından

Güneş utanmış gördüklerinden, yüzünü saklamıştı

Kuşlar, karıncalar, sinekler hayvanlığından Zebaniler gülüyorlardı.

zebaniler “yağın la yağın“ naraları atıyorlardı

Sivas’ta, temmuz ayıydı Sivas yandı, madımak yandı Eller yandı,

Gözler yandı,

Yürekler yandı

çıkan duman bütün ülkeyi sardı

Sene doksan ikiydi. Temmuz ayıydı, Sivas’talardı Yanan insanlıktı.

Fethi Aslan

*https://issuu.com/azizm/docs/edergitemmuz2011

Bunu paylaş: