Dişiliğin Metamorfozları: Siyah Kuğu – Selin Süar

Dişiliğin Metamorfozları: Siyah Kuğu* 

 

“Kuğu Gölü” veya orijinal adıyla ‘Lebedinoye Ozero’; Pyotr İlyiç Çaykovski’nin bestelediği dört perdelik bale için yazılmış bir eserdir ve ilk temsili 1877 yılında Moskova’da yapılmıştır. Büyücü Rodhart tarafından kuğuya dönüştürülen Prenses Odette, yalnızca geceleri insana dönüşür ve sonra tekrar güzel bir kuğu olur. Prens Siegfried günün birinde bu kuğuyu takip etmeye karar verir ve gizemi öğrenir. Büyünün bozulması ise Prensese âşık olan Prens Siegfried’ın, aşkını itiraf  etmesine bağlıdır.

Bale denince aklımıza ilk gelen eserlerden biri, belki de tek eser olan Kuğu Gölü, prensin aşkını itirafının ardından büyünün bozulması ve mutlu sonla perdenin kapanmasıyla bitmemektedir. Gerilim/dram  türlerine  imzasını başarıyla atan yönetmen, Darren Aronofsky’nin yorumuyla beyaz perdede farklı  bir görünüme kavuşan ve psikanalitik alt okumalara temel oluşturan bir eser halini alan, senaryosunu Mark Heyman ve Andres Heinz’ın yazdığı “Siyah Kuğu”nun konusu şu şekildedir:

Nina (Portman), New York’ta yaşayan çok yetenekli bir balerindir ve balerinler içinde başarılı olmak için elinden geleni yapmakta, çok çalışmaktadır. Eski bir balerin olan Erica (Hershey), Nina’nın zamansız doğumu yüzünden çok hırslı olduğu baleyi bırakmak zorunda kalmıştır. Annesiyle beraber yaşayan Nina, annesinin kendine yaptığı baskılar yüzünden normal bir çocukluk geçirmemiştir ve her zaman saygılı, çok çalışkan ve kural sahibi olmak durumunda kalır. Oyun yönetmeni Thomas Leroy (Cassel) bir gün, Kuğu Gölü’nde baş balerin olan  Beth MacIntyre’ın (Ryder) yerine daha genç ve yeni bir yüzün gelmesine karar verir. Yeni sezonda, yorumlayacağı Kuğu Gölü Balesi’nde hem Beyaz Kuğu’yu, hem de Siyah Kuğu’yu oynayacak tek bir kişiye ihtiyacı vardır. Kuğu Gölü hikâyesi mutlu sonla bitmiyor demiştik… Hikâyede Prenses Odette’in (Beyaz Kuğu) yansıyan görüntüsünün temsili olan Odille (Siyah Kuğu), kötü büyücü Von Rothbart’ın kızıdır. Prens, kendi doğum günü balosunda Odette’e  olan aşkını tam söyleyecekken, büyücü gelir ve Odette’i, prensin elinden alır. Ertesi akşam da prensin kutlaması devam etmektedir ve kraliçe, oğluna kızlardan birini seçmesini ve dans etmesini ister. Prensi, istemeyerek kızlardan biriyle dans eder, ancak onun aklı Odette’tedir. Kötü büyücü kendi kızını sihirle Odette’e benzetip baloya getirir ve Prens, Odille’e (sahte Odette) aşkını ilan eder. Odette  bu esnada onları dışarıdan izlemektedir ve ikisini de bu şekilde gören Odette, oradan kaçar. Prens, olan biteni bu şekilde anlar ve Odette’in peşinden gider. Odette, bu arada oldukça üzülmüş ve diğer kızların, yani kuğuların arasına karışmıştır. Prens, en nihayetinde kızı bulur ve olanları anlatıp, kızın kendisini affetmesini ister.

O sırada kötü büyücü ve kızı gerçek görüntüleriyle göle gelirler ve büyücü, Prens’ten sözünü tutup, kendi kızıyla evlenmesini ister. Prens, Odile ile evlenmektense ölmeyi tercih eder ve Odette’in elinden tutup, onuunla beraber göle atlar. Büyü oracıkta bozulur ve kalan kuğular insana dönüşürler. Büyücü ile kızı Odille’i de suya atarlar ve onlar da Prens ile Odette gibi, gölde boğulurlar.

Kuğu Gölü’nün hazin hikâyesinde, kızkardeşinin aşkını çalıp mutlu bitecek olan öyküde tutkusu ve baştan çıkarıcılığıyla Prens’i kazanan Odille’de hainliği, saf aşkın ölümünü, iktidarı ve rekabeti gören Odette, aşkıyla beraber intihar ederek kendini bu siyah dünyadan arındırır.

Filmin olay örgüsüne geri döndüğümüzde, Nina’yı yolda yürürken, metroda  veya kendisiyle baş başa her kaldığında kendi ikizini gördüğünü zannederken buluruz. Nina’nın hayatı ve davranışları da kendinden ayrı hareket eden imgesinin somut izdüşümü olan Lily’nin ortaya çıkmasıyla değişmeye başlıyor. Nina’da tutkuyu ve rekabeti göremeyen Thomas Leroy, Nina’nın bu rölü oynayamayacağı şüphesiyle Lily’i de yedekte tutar. Leroy’u etkilemeyi başaran Lily, Siyah Kuğu’nun ne kadar karşılığıysa, Beyaz Kuğu da Nina’nın o kadar karşılığı durumundadır.

Senaristler veya yönetmen özellikle mi seçmiştir, bilemiyoruz, ama isimlere bakıldığında bir yanıyla Havva’dan da önce yaratılan, erkekle eşit yaratılan dişi efsanesinde dışlanan öteki olarak ismi dahi anılmayan Lilith’i andıran tonlaması ve diğer yanıyla Latin kökenli olan bir çiçek isminin ‘saflık’, ‘güzellik’, ‘masumiyet’ anlamlarına gelen Siyah Kuğu Lily ile linguistik olarak İbranice- İspanyolca kaynaklı olan ve“Küçük Kız” anlamına gelen Beyaz Kuğu Nina’nın önce kendiliğinden gelişen arkadaşlıkları ve ardından Nina’daki kaybetme korkusu, ezilmişlik ve mükkemmeliyetçilik   arasında  gidip  gelen sapkınlık eğilimlerinde Lily’i yok etme arzusuyla gelişen ‘tek olma’ dürtüsü olay örgüsünün kırılma ânını oluşturuyor.

Cinselliğin temelinde saldırganlık ve şiddet eğilimlerini de arayan Psikanalizme göre, İD (Bilinçaltı: Cinsellik ve saldırganlık), EGO (Benlik: Dengeleyici unsur) ve SUPER EGO (Üst benlik: Toplumsal normların, dış etkenlerin şekillendirdiği üst bilinç) bireyin dürtülerinin ve eylemlerinin arka planında yer alıp onu yönlendirmektedir. Kadın ve erkek libidolarında her ikisinin doğasından gelen farklılıklar mevcuttur. Buna göre iki cinste yer alan cinsellik, sadizm ve mazoşizm boyutunda yansır. Kadının cinselliği mazoşizm ile, erkeğinkiyse sadizm ile temellenir. Lacan, “Mazoşizm bizi, ‘kurgular düzeni’ olarak simgesel düzen paradoksuyla karşı karşıya bırakır. Taktığımız maskede, oynadığımız oyunda, itaat ve takip ettiğimiz ‘kurgu’da, maskenin ardında gizlenen şeyde olduğundan daha fazla hakikat vardır. Mazoşistin varlığının çekirdeği, tam da karşısında mesafesini sürekli muhafaza ettiği sahnelenen oyunda dışsallaştırır. Ve tam da mazoşist histerikleştiğinde –özne, Ötekisinin keyfinin nesnesi-aracı rolünü oynamayı reddettiğinde, Öteki’nin gözünde objet a’ya (fantazi nesnesine) indirgenme ihtimali karşısında dehşete kapıldığında- şiddetin Gerçeği patlak verir; bu çıkmazdan kurtulmak için passage à l’acte’a (harekete geçişe), ötekine yönelik   ‘irrasyonel   şiddete’   başvurur.”der.1    Nina,   kendine  karşı bilinçdışı uyguladığı mazoşist eylemlere, kendinde fiziksel derin yaralar bırakan hareketlerine, bir anlamda erkeğini elinden almasından ve oyunda yerini almasından korktuğu Lily’i öldürmesi ve bunda hiçbir suçluluk taşımamasıyla son verir. Dolayısıyla, irrasyonel şiddete başvurmadaki pişman olmama hali; onu bu eyleme iten nedenin, kurbanın yaptıkları, kışkırtıcı hareketleri olduğunu düşünmesi nedeniyledir.

Kendi içindeki kışkırtıcı dişiyi öldürüp, iktidara sahip olan, birincil konumda olan ve elde eden Nina, bir anlamda simgesel ölüm yaşar, ölümle beraber yeni bir yaşama adım atar veya başka bir deyişle ‘Küçük Kız’, büyümeye başlar.

Nina’daki metamorfozların yansıması, cinsellikle paralel seyreden şiddetin dışavurumuyla da görülebilir. Kazanmak için kendi bedenine acı çektiren, ayak tırnağını yararcasına çalışan, karamsarlığa düştüğü anlarda ve psikolojik döngülerinde; masumiyetten cinnete geçiş anlarında bedenini büyük acılar çekerek parçalayan ve bir nevi büyümenin, dişi olmanın; kutsiyetten ateşe dönüşmenin acılarını yaşayan Nina, olması gereken dişil özneyi Lily’de buluyor. Eski güzel balerinin yerine gelen genç balerin, Beth’in güzelleşmede kullandığı birincil aksesuarları yanına alarak kadın olarak var olma çabası güdüyor. “Lacan’a göre öznenin oluşumu daima ‘öteki’yi varsayar. Ben’in ortaya çıkabilmesi için, çocuğun kendisini ‘öteki’ olarak görebileceği bir ayna evresi zorunludur. Aynada görülen (ve bedensel bir bütünlük, tamlık yanılsaması yaratan) öteki, ben’in temelidir.Bu ilk ‘öteki’, Lacan’a göre ‘küçük öteki’dir. Zamanla çocuk, başka küçük ötekiler’i de algılar; bu algılar bedenin tamlık yanılsamasını  bozduğu  için  de,  parçalanmaya,  eksik’e  saldırganlık tepkisiyle karşılık verir. Ancak tüm bu öteki’ler imgesel düzeyde var olurlar”.2 Gecikmiş bir ergenliğin temelinde, kuralların bastırılmışlığında ve anne imgesinin, bilinçaltında meydana getirdiği imgeler bütününde Nina, ‘Büyük Öteki’yle yüz yüze geldiğinde bedensel ve ruhsal bir değişimle pençeleşmek ve acı çekmek zorunda kalır. Lacan’a göre bu, şu şekilde gerçekleşir: “…’Büyük Öteki’ ise simgesel düzenin ta kendisidir. Bir muhatap değil, hitap edenin içinde var olduğu simgesel sistemin belirleyicilerinin toplamıdır. Özne, küçük öteki ile imgesel düzende karşılaşıp bir ben inşa etmeye başladıktan sonra, kelimenin psişik ve gramatik anlamında bir ‘özne’ olabilmesi için, simgesel düzende de ‘Büyük Öteki’ ile karşılaşmak zorundadır. Büyük Öteki, oradan kendimize bakarak, kendimizi olmak istediğimiz gibi gördüğümüz konumdur. Büyük Öteki, bir eksik’i olmadığı varsayılarak (eksik’i gizli tutularak), tüm arzunun mekânı olarak kurulur; bu mekânı Babanın-Adı, devlet, Tanrı, yasa; kısacası özne   için   simgesel   düzenin   bütünlüğünü   temsil   eden   herhangi   bir   şey doldurabilir”.Kendi yüzünü ve öteki yüzünü gördüğü aynalarda,    bilinçaltına ayna tutan rüyalarında dişil ötekiyle, yani kendinden bir parça olan ikiz kız kardeşle savaşan Nina, bastırılmışlığının dışavurumunda kendine yardım eden, kendi güdülerini tatmin eden ikiz ruhunu, iktidar savaşında benliğinde eriterek, yani onu öldürerek onun yerine geçecek ve ‘uslu’ kızı gerektiği zaman ortaya çıkarıp, ‘yaramaz’ kızı elde etmek istediği baba figüründe, iktidarda, görünür olmada kullanacak ve her iki yüzü de kendi psikolojik gelgitlerine yedirmeyi başaracaktır.

Kadınlığına erişme yolunda bakire/fahişe, kutsal/şeytan, masumiyet/yoldan çıkarma gibi tüm ikilikleri Nina’nın ruhunda görürken erkek egemen ideolojisine de vurgu yapılıyor. Filmde, Leroy’un; yani arzulanan erkeğin istediği kadın tipinde olmak için ruhsal girdaplar içinde çırpınan balerinin yaşadıklarında, erkek ideoloji temelli kapitalizm söylemleri de tekrarlanmıştır. ‘Üretkenlik’, ‘Rekabete girmek’, ‘İddialı olmak’ gibi alt başlıklar, kapitalist düzenin tüketim nesnesi haline gelen metalarından biri olan KADIN imgesini filmin satır aralarında vermiştir. Beth bir zamanlar Leroy’un ‘Küçük Prensesi’yken yaşlanıp yerine yeni ‘Küçük Prenses’ getirilince kendini arabanın altına atarak ölmek istemiştir. Nina ise tüm bunlara şahit olup, Beth’de kendi sonunu görmektedir. Buna rağmen bu ihtişam ve elde etme hırsından geri durmaz ve büyülü dünyaya  giden yolda kutsallığına sapladığı keskin    nesneyle rahmini parçalayarak beyaz kuğunun, masumiyetin, anaçlığın, saflığın ölümüne neden olur.

Birbirini tamamlayan imgeler bütününde olağanüstü bir gerilim içerisinde dişiliğin girdaplarını, ikiz kız kardeş düzleminde, iyi ve kötü ekseninde anlatan Siyah Kuğu çok farklı çağrışımlar bütününde irdelenebilir olsa da genel olarak çizdiği alt anlamlar ve metaforlarla simgesel düzeyde görsel bir şölen sunmaktadır.

1.Slovaj Zizek, Kırılgan Temas, çev: Tuncay Birkan, Metis Yay., İstanbul, 2006, s.121.

2.y.a.g.e., s. 307.

3.y.a.g.e., s. 307-308.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergimart2011

Bunu paylaş: