2000’li Yıllarda Türkiye’deki Politik Düşüncenin Sinematografik Sunumu 3: “Kurtlar Vadisi Irak” – Onur Keşaplı

2000’li Yıllarda Türkiye’deki Politik Düşüncenin Sinematografik Sunumu (3): Kurtlar Vadisi Irak* 

2000’li yıllarda devlet-mafya-terör ilişkilerine eğilen televizyon dizileri oldukça ilgi çekmiş ve bu diziler birer sinema filmine dönüştürülmüştür. Güneydoğudaki ortamı arka fonun yaslayan, 2001 yapımı Deliyürek Bumerang Cehennemi, bu furyanın ilk temsilcisidir. Yükselen milliyetçi, mukaddesatçı duyguları okşayan bu diziyi ve filmi takiben 2003 yılında “Bu bir mafya dizisidir” sloganıyla Kurtlar Vadisi yayın hayatına başlamış ve kısa sürede büyük ilgi toplayarak devlet-mafya ilişkilerine eğilmeye başlamıştır. Bu büyük ilginin sebeplerinden biri de filmin kurmaca adı altında gerçek olayların iç yüzünü araştıran bir yanılsama yaratmasıdır. Bir anlamda dizi Türkiye’de “halka derin devleti öğreten” yayın işlevini üzerine almıştır denilebilir. Bu ilgi ve dizinin kendine yüklediği özel görev sonrası, 2006 yılında Serdar Akar’ın yönettiği Kurtlar Vadisi Irak ortaya çıkmış, Amerika’nın 2003 Irak işgali ve bu işgal sonrasında yaşananlara, Türk kamuoyunda fazlasıyla yer alan “çuval olayı” merkeze koyularak yaklaşılmıştır. ABD yanlısı dış politika yürüten AKP hükümetinin, işgal sırasınca güneydoğuda Amerikan ordusunun konuşlanabileceği bir bölge açmak için meclise getirdiği tezkere, 1 Mart 2003’te reddedilmiş ve birkaç ay sonra Temmuz 2003te Irak’ın Süleymaniye kentinde Amerikan askerlerinin orada görevli Türk askerlerinin başına çuval geçirmesi “tezkere reddinin intikamı” olarak okunmuştur.

“1 Mart tezkere krizi ve ardından Süleymaniye’de Türk askerlerinin başına çuval geçirilmesi yarım asırlık Türk-Amerikan askeri ilişkilerine önemli darbe indirmişti. Türkiye’nin Kore Savaşı’na katılması  ve ardından gelen NATO üyeliği sonrasında on yıllarca süren bu ‘özel’ ilişki, en ağır hasarı tezkere oylamasından sonra aldı… ‘Çuval’ olayının TSK’nin tepeden tırnağa tüm kadrolarında bıraktığı büyük hasar da bu durumu pekiştirdi.”1

Bu hasar durumunu birebir yaşamış, zira Süleymaniye olayında başına çuval geçiren subaylardan biri olan Türk askerinin intiharı ve Kurtlar Vadisi dizisinin ana karakteri, devlet adına çalışan mafya lideri(filmde mafyayı çökerten olarak addedilir)  Polat  Alemdar’a  yazdığı  veda  mektubuyla  açılan  film,  Polat ve ekibinin intikam için Irak’a gitmesini anlatır. Irak’taki Amerikan birliklerinin lideri komutanı konumundaki Sam Marshall, çuval olayının da sorumlusu olduğundan Polat asıl onun peşindedir. Filmde ABD’nin Irak’ta uyguladığı şiddet, işkencelerdeki(özellikle Ebu Garip Cezaevinde uygulanan ve mahkûmların çıplak şekilde üst üste yığılmaları gibi) basına yansıyan olayların birebir yansımaları, keyfi olarak halkın terörist oldukları gerekçesiyle tutuklanmaları gibi olaylar, filmde, birer örnekle geçiştirilmiştir. Filmin bir diğer karakteri Leyla ise çok önemli ve soylu bir din adamı olan Şeyh Kerkuki’nin evlatlığı olup düğününün ABD askerleri tarafından basılmasıyla başta kocası olmak üzere yakınlarını kaybetmiş, bu yüzden Sam’i öldürmeye yemin etmiş Iraklı bir kadındır. Çokça silahlı çatışma ve patlama sahnesine yer veren film, Leyla’nın da yardımları ve fedakârlığıyla Polat’ın Sam’i öldürmesi sonucuyla noktalanır. Oldukça milliyetçi hatta Amerikan karşıtı olan film, Uygar Şirin’in de “İlkel bir anti-Amerikancılığa soyunan film, yapısal özelliklerinden kültürel kodlamalarına kadar her öğesiyle, Amerikan sinemasının (hadi daraltalım,   bir tür  olarak  Hollywood  aksiyonun)  araçlarını  kullanıyor.”sözleriyle  belirttiği üzere sinematografik açıdan Amerikan sinemasını birebir kopyalamaktadır.

Öyle ki, Amerikan sağının yükselişe geçtiği 80lerde çekilen Vietnam  filmlerinin, Türk’ün kahraman olduğunu sürümünü vermektedir film. Kahraman Türklere karşılık, Sam ve katliamcı askerleri özelinde Amerikalılar aşağılık, Kürtler çıkarcı ve hain, Araplar ise aciz ve mazlumdur. Hatta Amerikan otelinde pahalı yemekler yiyen Yahudi ve başta insan ölümlerine karşı olduğu hissi verilen ancak daha sonra insanları canlı istemesinin nedeninin organ ticareti olduğunu öğrendiğimiz Yahudi doktor tipleri üzerinden İsrailliler de kötülenmektedir. Filmin milliyetçi ve sağ Amerikan filmlerine benzeyen  bir diğer özelliği ise herkesin aynı dili, buradaki örnekte Türkçe konuşmalarıdır. Ama yine Hollywood  filmlerinde olduğu gibi ötekileştirmenin, düşmanlaştırmanın  en  yoğun  olduğu  gruptakiler  kendi  dillerinde konuşurlar.

Kurtlar Vadisi’nde Amerikalılardan Araplara herkes Türkçe dublajlı konuşurken sadece Kürtler kendi dillerinde hem de altyazısız konuşmakta ve “böylece filmi yapanlara göre kimin gerçekten yabancı olduğu”3 anlaşılmaktadır. Filmde belki de bu algıları kırmak amacıyla birer adet kötü olmayan Amerikalı ve Kürt yer almakta ancak bunlar filmde 1-2 sahneden fazla görünmemektedirler. Burada dikkati çeken bir nokta Polat’ın adamlarından Abdülhey’in Kürt olmasıdır. Ancak Abdülhey, Polat’ın sağ kolu Memati’nin “Sen başkasın Abdülhey” dediği gibi  “başka”,  bir  diğer  tabirle  Türk-İslam  ideolojisi  için  zararlı  olmayan bir Kürt’tür. Filmin oldukça didaktik olan diyalogları arasında Sam ve Polat’ın otel restoranındaki konuşmaları dikkat çekicidir. Sam Türkiye’nin 1946’dan beri süregelen ABD yanlısı politikalarını ve kendi iç dinamikleriyle şekillenen kırmızıçizgilerini özetleyerek şunları söyler: “Kırmızıçizgilerinizi sildik, Irak politikanızın içine ettik. Buna alınmadınız da başınıza geçen iki çuvala mı alındınız? Donunuzun lastiğini, parayı, silahı, Komünistlerden kurtulmak için yardımı bizden aldınız.” Bu sözler filmin savunduğu hâkim politik görüşün geçmişini gözler önüne sermekte ancak Polat bunları onaylar ya da umursamaz bir edayla tek derdinin Sam’in başına çuval geçirmek olduğunu söylemektedir. Elif Genco’nun belirttiği gibi film, ABD’nin neden Irak’ta olduğunu sorgulamamaktadır.4 Kurtlar Vadisi’nde dikkat çeken bir diğer karakter, intihar bombacıları ve şiddet eylemlerine başvuran El Kaide ve benzeri İslami örgütleri eleştiren Şeyh Kerkuki’dir. Film boyunca Kerkuki, başta Leyla’nın canlı bomba olma isteğini karşı çıkarak sık sık dini vaazlar vermekte, İslam’ı terörle birlikte göstermeye çabalayan Batı politikasına cevap niteliğinde konuşmalar yapmaktadır. Zalimin yolunun izlenmemesi gerektiğini sıkça yineleyen Kerkuki, şiddete karşı çıkarak bir anlamda 2000lerin ABD politikası olan ve AKP iktidarı döneminde “Türkiye’ye giydirilmek istenen kılıf” olarak nitelendirilen Ilımlı İslam’ı ortaya koyup, radikallerle arasına set çekerek gerçek İslam’ın ne olduğunu ders veren öğretmen görünümündedir. Cem Yaşın, bu noktada filmle ilgili şunları söylemektedir:

“Şeyh konuşmasında, tavsiye edilen şiddet eylemlerinden uzak durarak sabretmeyi önermektedir. Müslümanlara önerisi ile bir Pentagon fantezisi olan ‘ılımlı İslam’ kavramına yaklaşmaktadır. Müslümanların bir olamayışı ile ilgili kavramsallaştırması ise kimliği ulus-devlet düzeninde algılamadığını göstermektedir. Ama dünya düzenini inanç kimlikleri ile kavramsallaştırmaktadır. Dünya düzeni Müslüman olan ve olmayan olarak tanımlanmaktadır.”5

Filmdeki şoven milliyetçiliğin, çuval olayı özelinde “Bu eylem bize yönelik değil Türk milletine yönelik” benzeri diyalogların kullanımına rağmen, dönemin ulus- devlet karşıtı politik düşüncesi burada da kendine yer bulmakta ve filmde “Atalarımız bu topraklarda zulmetmeyen tek iktidardı” gibi sözlerle Osmanlı, yani ümmet övgüsü yapılmaktadır. Din merkezli dünya görüşünün filmdeki asıl düşman ise, tüm karakter özellikleriyle şeytanlaştırılan Sam’in Hıristiyan kimliğidir. Sıkça dua eden, odasında İsa heykeli dışında İsa’nın Son Akşam Yemeği tablosunu bulunduran Sam, dönemin ABD başkanı Bush’un “Bu bir Haçlı seferi” olarak nitelediği ve “Tanrı yıldızların ötesinden seslenerek bunu istedi” diyerek dini yanını vurguladığı işgali hemen hemen aynı cümlelerle nitelemekte, kendisini de Tanrının oğlu olarak görerek filmin Hıristiyanlığın baba-oğul-kutsal ruh inancıyla alay etmesine önayak olmaktadır. Zaten Sam’in sonunu getiren hançerin, Kudüs’ü Hıristiyanlardan geri alan ve Haçlı ordularına karşı Müslümanları koruyan Selahaddin Eyyubi’nin hançeri olması rastlantı değildir.

Sonuçta Kurtlar Vadisi Irak, tıpkı 80lerin Amerika’sında Vietnam sonrası Hollywood’un üstlendiği, yenilgiyi sinemasal zafere çevirme politikasını andıran, başına çuval geçirilmiş ve bu sebeple kendini ezilmiş, yenilmiş  hisseden kitlelere beyazperdede zaferi getirerek Aristocu arınmayı sonuna kadar gerçekleştirmiştir. Filmin kuzey Irak için kurtuluşu, Polat Alemdar’ın Türklüğü ile tarikat şeyhi Kerkuki’nin İslamcılığında gördüğünü söyleyen Genco ise, Kurtlar Vadisi’nde ABD’nin emperyalist politikalarına ve Irak işgaline karşı eleştiri yerine ABD ve onun Türkiye dâhil tüm müttefiklerinin orta doğudaki rollerini meşrulaştıran bir tavır olduğunu söylemektedir.6 Gerçekten de film, Irak’ta en büyük haksızlığa uğrayan halkın Türkler olduğunu iddia eden bir anlatı izlemekte, Sam’in Irak liderleriyle yemek yediği sahnedeki sözleriyle güneydoğudaki tüm sorunların ABD temelli olduğunu vurgulamakta ve 12 Eylül’le gelen Türk-İslam sentezinin, 2000li yıllarla birlikte ağırlık kazanan İslami kanadının yükselen egemen politikasını sinematografik olarak sunmaktadır.

1.Utku Çakırözer, “Çuval”ın Silinen İzleri ve Referandum Sandığı, Cumhuriyet, 12 Temmuz 2010, s. 8.

2.Uygar Şirin, Kurtlar Vadisi, Sinema, Mart 2006, s. 24.

3.y.a.g.e. s. 24.

4.Elif Genco, Milliyetçi Bir Katharsis Olarak Kurtlar Vadisi, Yeni Film, Nisan 2006, sayı 11, s. 15.

5.Aktaran, Yalçın Lüleci, Türk Sineması ve Din, Es Yay., İstanbul, 2008, s. 154.

6.Genco, 2006, s. 15-17.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergiocak2011

Bunu paylaş: