İşgal Binaları – Mete Kızık

İşgal Binaları*

Büyük yapı şirketleri, eski evleri yıkıp yerine bürolar, yeni lüks evler yapmayı tasarlar. Yetmez, çevre güzelliği ve sokak yenileştirme manipülasyonları sonucu eski binalar boşaltılır. Bu durum kiraların katlanmasına yol açar. Çalışanlar, gelirlerinin neredeyse yarısına yakınını kiraya vermek durumunda kalır. Üstelik sosyal, kültürel ve eğlence alanların azlığı da işin cabasıdır. Bu nedenle bina işgalleri gerçekleştirilir. Boş duran evlerin mülk sahiblerinin rızası aranmadan kullanılması sürecidir bu.

Ev işgalcilerinin kendilerine ait bir amblemi de var. Soldan başlayıp sağa doğru şimşeklenen dairede içindeki N harfi sembol olmuştur.

Hareketin Tarihi:

İşgal evleri 69 küresel isyanın Avrupa’daki etkileri arasındadır. Hatırlıyalım. 68 dönemi öncesi Almanya’da üniversite öğrencilerin yüzde 62’si bakireydi ve evliliğe  büyük önem veriyordu. Büyük şehirler hariç çalışan kadınların sayısı  bir elin parmakları kadar azdı. Kadınların çalışması” normal”  sayılmıyordu. Aynı işi yapan kadınlar üçte bir daha az ücret alıyordu. Baba ocağından  ayrılmak kızlar için çok zordu. Sadece evli çiftlere kiralık ev verilirdi. Kira sözleşmelerine evli olmayanlar için, arkadaşlarının saat 22.00’de evi terkedeceği şartı koyulurdu. Çünkü; Vaymar İmparatorluğu’ndan kalma yasalar gereği evli olmayan çiftlere sevişme olanağı sağlayanlar da beş yıla kadar hapis cezasına çaptırabilinirdi. Fransa’daki öğrenci yurtlarına cinslerin giriş çıkış yapması yasaktı.

Oysa gençlerin barınabilecekleri, kira için çalışmak zorunda kalmayacakları, aile otoritesinden  uzak,  dağınıklıklarını,  pasaklılıklarını  yaşayacakları ortamlara ihtiyaçları vardı. Gürültülü müzik dinleyecekleri, sevişebilecekleri, politik tartışmalar yapabilecekleri, kültürel etkinlikler düzenleyebilecekleri alanlar gerekiyordu.

Böylesi ortamda yapılması gereken neydi? Tabiiki isyan ve işgal!

Ve böyle başladı “kamulaştırma” eylemleri. Bir araya gelindi. 70’li yılların başında, bir gece ansızın sayıları 300 aşan müstaripler, ilk kez Frankfurt’un batı yakasında boşta duran büyük bir binayı işgal etti. Hem de ne işgal! Yaşayanların anlattıklarına göre sambadan halaya  kadar onlarca insan, güle oynaya kalkıştı  bu eyleme… Uzun süredir adeta in ve cinin top oynadığı  binanın,  ansızın onlarca konuğu olur. Duvarlar rengarenk boyanır. Alman makina düzeninin tersine yaşamının estiği sokakta farklı kareler oluşturur. İşgalin gerekçelerini anlatan duvar yazıları, siyah ve kızıl bayraklar dış cepheyi kaplar. Sokaklarda dans edenler, oynayan çoçuklar ve gürültüleri bangır bangır müzik sesleri, İşgal, kamuoyuna bir bomba gibi düşer adeta…

Farklı bir dünyanın mümkün olabileceği görünür. Her kesimden insanın girip çıkabileceği, bulaşabileceği, sohbet edebileceği, konaklayabileceği, müziğin sonuna kadar açılmasından kimsenin rahatsız olmadığı ortam yaratılır. Böylece hem barınma sorunu politik olarak ülke gündemine girmeye başlamış hem de sistemin çarpık bir yönü daha vurgulanmıştır.

Frankfurt’tan saçılan işık çok kısa sürede Türkiye hariç tüm Avrupayı kapsar. Hollanda, Fransa, İngiltere, İtalya, İspanya, İsviçre, Avusturya, Belçika’da bir anda onlarca bina işgalleri yaşanır. Berlin’in Friedrichshain ve Kreuzberg ilçesinin Mainzber caddesi, Hamburg’un Rote Flora’sı, Barselona’da Kasa de la Muntanya , İngiltere’de Roseberry Avunue ve Centro İberico’ya işgalleri, İtalya’da özellikle Milano’da daha sonra onlarca sosyal merkez(CSAO) bina işgalleri sürecinde  militan direnişler gerçekleştirilir.

Bina işgalleri arasında Viyanada’ki bir süreç çok ilginçtir.

İkinci Dünya Savaşı Savaş sonrası Viyana dört bölgeye ayrılır. İkinci ve onuncu bölgeler Sovyet birliklerinin elindedir. Öyle ki savaş döneminde bir işçi semti olan onuncu bölgenin Favoriten caddesindeki yaklaşık 3 bin metrekarelik “işçi merkezi” binası, 1919’dan beri anti faşist savaşta partizanların sokak çatışmalarının üssü görevini de görmüştür. Avusturya’nın bağımsızlığının kazanmasından çok kısa bir süre önce bu bina, Avusturya Komünist Partisi’ne (KPÖ) tapulanır.Ancak daha sonra KPÖ mali krizi öne sürerek binayı, ülkenin tanınmış faşistininde yer aldığı bir güvenlik şirketine satmaya kalkar… Adeta “paranın dini, imanı yoktur” deyişimiz, bir kez daha somutlaşır…

Oysa ne diyordu EZLN’nin başkomutanı Marcos bir konuşmasında :

“ Unutulan ve unutturulan tarih, şimdinin ve yarınki karanlığının göstergesidir.”

Ayaklanıverir bu al gülüm ver gülüm satışa karşı çıkanlar… 1990 yılının Mayıs ayında 800 kişilik gönüllü ordusu, binayı işgal ederler. İlk iş olarak binaya, 50’li yıllarda bir anti faşist mitingde faşistler tarafından öldürülen partizan Ernst- Kirchweger’in adı verilir. İşgal binası, EKH olarak anılmaya başlanır.  EKH, diğer işgal bina eylemlerinde olduğu gibi gençlerin barınma  sorunlarına  bir soluk getirirken hem de kültürel, sanatsal ve politik eylemlerin merkezi durumuna gelir. Ancak bu durumdan rahatsız olanlar arasında bazı KPÖ’ yöneticileri de vardır mahalle sakinleri gibi… Düzeni yıkmak isteyen parti, tutar mahkemeden ”mülklerinin işgalcilerden arındırılması” kararını çıkartır… Panzerler dayanır kapıya. Duvarlarında sokak savaşından kalma kurşun ve şarapnel izleri bulunan ve pencereleri çelik pancurlarla kaplı binaya onlarca kasklı polis saldırır. Kapitalist devlet, KPÖ’nün “mülkünü” komünistlerden, anarşistlerden, evsiz barksızlardan, sanatçılardan kurtarmak, “tahliye” kararını uygulamak  zorundadır. Ancak başaramaz. Işgalciler direnir . Karşılıklı inatlaşma günlerce sürerken, dayanışma ve tepkiler de çığ gibi büyür… En büyük  destek aydınlardan gelir. İşgalcilerle dayanışma sonuç verir. Avrupa’nın en zengin, ancak yıllardır en az oy alabilen Komünist Partisi (yüzde O.95) 2000’li yılların başında Viyana Belediyesi’ne binayı kiralamak zorunda kalır.  Böylece  hem yargı hem de polisler büyük bir sorundan kurtulmuş olur…20 yıla yaklaşan bir mücadele sonucu karşı seslerin ve alternatif yaşamın merkezi  durumundaki EKH işgal binası bugün de işlevini sürdürüyor iyi ki…

*https://issuu.com/azizm/docs/edergiaralik2009

Bunu paylaş: